ŞEREFLİ BERABERLİKLER (!)
Paylaş:
5 Kasım 2020
Futbolun günlük hayatımızda etkisi derinleştikçe oyunun figürlerinin günü kurtarma telaşı da bu ölçüde keskinleşti.Sahadaki oyunun kendisinden çok magazin tarafının ön plana çıkması hem seyircide hem de oyuna hükmedenlerde derin boşluklar oluşturdu. Yönetim, teknik heyet, futbolcu; camia ve taraftar baskısını göğüslemek , ekmek yediği işe katkı sağlamak yerine kolay olanı tercih ederek, günü kurtarmaktan başka bir çözüm üretmekten kaçındı.
Oynamaktan çok oynatmamak , kazanmaktan çok kaybetmemek, öncelik haline gelince, biz taraftarlar sahada oyun yerine bir kör dövüşü izlemek zorunda kaldık. Bugün ülke futboluna baktığımızda keyif alabileceğimiz, sadece saha içini tartışabileceğimiz, oyunun güzelliklerini ve doğrularını görebileceğimiz maç sayısı yok denecek düzeyde. Hâl böyle olunca , bu memnuniyetsizlik ister istemez seyircide negatif bir düşünce oluşmasına sebep oluyor. Saha içinin konuşulacak, tartışılacak, üzerine düşünülecek bir verisi olmayınca bizler saha dışını konuşmak zorunda kalıyoruz. Bize ve futbola hiçbir faydası olmayan sığ tartışmaların esiri oluyoruz.
Türk futboluna yön verenler ve oyunun temel aktörleri, bulundukları konumu kaybetmeme iç güdüsüyle hareket edip risk almaktan kaçarak, futbolun marka değerine katkı vermekten çok adeta çöküşünü hızlandırmak için söylem ve eylemlerine devam ediyorlar. Teknik direktör ve futbolcu profillerine baktığımızda kaybedilen maçlardan sonra neler söyleneceği, hangi bahanelere sığınılacağı, artık ezberlediğimiz şeyler. Kazanılan maçlardan sonra ise; herkes ön plana çıkmak için adeta yarışıyor.
Kimsenin temel sorunlardan bahsedecek, sorumluluğu üstüne alacak, bu güzel oyunu nasıl daha izlenebilir hale getiririz sorusuna cevap verecek cesareti yok. Çünkü günü kurtarmak bugün için en büyük amaç. Bu uğurda da beraberlik argümanı herkesin kolayca sığınacağı sağlam bir liman. Sonraki haftayı, sonraki ayı, hatta sonraki yılı garantilemek adeta beraberliklerden geçiyor. “Kazanamıyorsan kaybetme” anlayışı zihinlerimize kazındıkça , bizler de kendi kendimize içinde bulunduğumuz memnuniyetsizliğin nedenlerini sorguluyoruz. Evet, beraberlik futbolun içinde var. Lâkin bu bir amaca dönüştüğünde, oyunu doğal seyrinden uzaklaştırarak, işin tâbiatına ters düşüyor. İşin içindekiler, seyirciye bir şeyler vâdetmekten çok kendilerini kurtarma çabasıyla hareket ettikçe bu durum krizi daha da derinleştirip, keyiften çok eziyet haline dönüşüyor. Tribünler boşalıyor, futbolun marka değeri düşüyor, futbolseverler başka arayışlara giriyor. İşin özü ve lafın kısası herkes bindiği dalı kesiyor.
Oynamaktan çok oynatmamak , kazanmaktan çok kaybetmemek, öncelik haline gelince, biz taraftarlar sahada oyun yerine bir kör dövüşü izlemek zorunda kaldık. Bugün ülke futboluna baktığımızda keyif alabileceğimiz, sadece saha içini tartışabileceğimiz, oyunun güzelliklerini ve doğrularını görebileceğimiz maç sayısı yok denecek düzeyde. Hâl böyle olunca , bu memnuniyetsizlik ister istemez seyircide negatif bir düşünce oluşmasına sebep oluyor. Saha içinin konuşulacak, tartışılacak, üzerine düşünülecek bir verisi olmayınca bizler saha dışını konuşmak zorunda kalıyoruz. Bize ve futbola hiçbir faydası olmayan sığ tartışmaların esiri oluyoruz.
Türk futboluna yön verenler ve oyunun temel aktörleri, bulundukları konumu kaybetmeme iç güdüsüyle hareket edip risk almaktan kaçarak, futbolun marka değerine katkı vermekten çok adeta çöküşünü hızlandırmak için söylem ve eylemlerine devam ediyorlar. Teknik direktör ve futbolcu profillerine baktığımızda kaybedilen maçlardan sonra neler söyleneceği, hangi bahanelere sığınılacağı, artık ezberlediğimiz şeyler. Kazanılan maçlardan sonra ise; herkes ön plana çıkmak için adeta yarışıyor.
Kimsenin temel sorunlardan bahsedecek, sorumluluğu üstüne alacak, bu güzel oyunu nasıl daha izlenebilir hale getiririz sorusuna cevap verecek cesareti yok. Çünkü günü kurtarmak bugün için en büyük amaç. Bu uğurda da beraberlik argümanı herkesin kolayca sığınacağı sağlam bir liman. Sonraki haftayı, sonraki ayı, hatta sonraki yılı garantilemek adeta beraberliklerden geçiyor. “Kazanamıyorsan kaybetme” anlayışı zihinlerimize kazındıkça , bizler de kendi kendimize içinde bulunduğumuz memnuniyetsizliğin nedenlerini sorguluyoruz. Evet, beraberlik futbolun içinde var. Lâkin bu bir amaca dönüştüğünde, oyunu doğal seyrinden uzaklaştırarak, işin tâbiatına ters düşüyor. İşin içindekiler, seyirciye bir şeyler vâdetmekten çok kendilerini kurtarma çabasıyla hareket ettikçe bu durum krizi daha da derinleştirip, keyiften çok eziyet haline dönüşüyor. Tribünler boşalıyor, futbolun marka değeri düşüyor, futbolseverler başka arayışlara giriyor. İşin özü ve lafın kısası herkes bindiği dalı kesiyor.