Yüzyılların mirası, gönüllerin hasret yarası, İslam’ın ulu çınarı; Ayasofya.
Asırlardır türlü medeniyetlere hizmet etmiş, farklı kültür ve dinlerin yaşantısı ile gün geçirmiş ve her karışına bir asır işlenmiş; Ayasofya.
İsminin anlamı “ ilahi bilge” olarak bilinen, taşıdığı izler ile tarihin günümüze sunduğu ulu miras konumunda.
Etrafını saran taşlar, çeşit çeşit motifler ile bezenmiş, gök kubbeye sırlar işlenmiş ilahi bilgenin en şerefli hali,1453 tarihiyle gönüllere işlenen Ayasofya camii.
Bu kutlu tarihten önce kilise görevinde olan Ayasofya, İstanbul’un fethinden sonra, genç komutan Fatih Sultan Mehmet Han’ın talimatıyla, Bir cuma namazı eşliğinde ismini “cami “ ile taçlandırdı.
Bu kutlu açılıştan sonra Müslümanların ibadethanesi şerefine erişen Ayasofya, varoluşundan bu yana hiç bu kadar kutsallaşmadı. İlk olarak;
Asrın mirasının görkemine eşlik eden minareler yükseldi göğü delercesine.
Tarihe şahitlik eden kubbesine “ Allah göklerin ve yerin nurudur.” Ayeti kazındı. Kâfire “Dur! “ dercesine.
Minarelerden ezanlar yükseldi, Müslüman’ın gönlüne su serpercesine.
Ve bir ara elem çöktü Müslümanların gönlüne. 1931’den günümüze müze eziyeti gören İlahi bilge, 86 yıldır 1453 ' e özeniyordu, gönül ezan seslerini duymak, beden bu huzurda Rabbe el açmak istiyordu.
Tarih 10 Temmuz 2020.
Gündem, görkemli minarelerden yükselen ezan sesiyle irkildi.
Gönül şükre doymadı, gözyaşları bu anları birer birer işledi tarihe.
Müjdeler olsun Mescid-i Aksa’ya
Müjdeler olsun Harem-i Şerife
Artık Ayasofya’nın şanlı kapıları hakka açılıyor. Huzura kavuşmak için bilet değil, abdest alınıyor.