Son Dakika Haberler
Konya'mızın manevi mimarlarından olan Hz. Pîr Celâleddin-i Rûmi'yi doğru anlayıp, bu anladığımız doğrular çerçevesinde anlatmalıyız. İslâm, sadece İslâm'dır; ılımlısı, serti yoktur. Kutsal kitabımız Kur'an-ı Ker'im, Rabbimizin koruması altında olup hiçbir şekilde değiştirilme tehlikesi de yoktur; Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)' hayatı, öğrettikleri, örnekliği çok net olarak bellidir. Biz Müslümanlara düşen görev İslam'ı kaynaklarına uygun olarak yaşamaktır. Bu konuda Hz.Pîr Celaleddin-i Rûmi'nin dediği gibi İslâm'ı"sözde değil özde”, "sadece tende değil ruhta da” yaşayan ve yaşanmasını öğütleyen bir değerimiz varken; bu "Vahdet yolu”nu âyet-hadislerin tefsiri ile hikâye ederek bizlere en kolay ve en anlaşılır hale getirirken biz hâlâ "yol” da tereddütle ilerliyor, hattâ yanlış yollara sapıyorsak kabahati kendimizde aramamız gerekir. Hz. Pîr'in de dediği gibi; "Mûsâ da sensin, Firavun da, her ne arıyorsan kendinde ara!”başka yerde değil. İyiliği de, kötülüğü de tercih eden mutlaka karşılığını mükâfat veya mücazat olarak görecektir. Bize dayatılan bir şey yok irademizle yapacağımızı biz belirliyoruz, onun için sorumluyuz.
Doç. Dr. Nuri Şimşekler Dinle Mevlâna'dan isimli eserinin Önsözünün bir bölümünde şunları aktarmaktadır: "Mevlâna Mesnevisini, aydın gönüllü, basiret sahibi ve ilâhi makamdan ayrı kalmakla yüreği yanan âşıklar için süslenmiş bir bahçe ve lezzetli bir rızık olarak nitelendirir. Ama Mesnevîyi anlamanın da öyle kolay olmadığını, bu sözlerin kimilerine masal gibi geldiğini vurgular ve bu konuda okuyucularına şu öğütlerde bulunur: Sanırmısın ki, Mesnevî'nin sözlerini okuyasında ucuza, bedavaca, duyasın, anlayasın yahut hikmetli sözler ve gizli sırlar kolayca kulağına girsin. Duyarsın, duyarsın; ama sana masal gibi gelir; dış yüzünü duyarsın, iç yüzünü anlayamazsın!Mesnevî'nin nurlarla dolu sırlarını ve inceliklerini anlamak, âyetlerin, hadislerin ve hikâyelerin tertibinden aralarındaki ilgiyi kavrayabilmek için büyük bir itikat, daimi bir aşk, tam bir doğruluk, selim bir kalp, kıvrak bir zekâ ve bazı ilimleri bilmek gerekir ki, insan onun sırrının sırrına ulaşabilsin.”
Mesnevî, Nil ırmağının suyu gibidir. Kıpti'ye kan görünür; ama Musa kavmine kan değil, sudur.(IV/33) Sözümüzü kabul edecek yahut etmeyeceksiniz, biz buna aldırış etmeyiz. Aldırış ettiğimiz şey Yüce Allah'a teslim olmak, O'nun fermanını yerine getirmek…(III/2927) Celâleddin-i Rûmi, hayatını; hamdım, piştim ve yandım diyerek, kısaca, öz olarak mükemmel özetlemiştir. Bir bütün olarak eserlerine baktığımız zaman, her bir beytinin, âyet ve hadisleri açıklayan veciz sözler olduğunu çok net olarak söyleyebiliriz. Hayatının merkezine de, Kur'an ve Sünneti almıştır. Bu hususta şu veciz sözlerini söylemiştir:
Men Bende-i Kuran em Eger Can Darem (Bu canım var oldukça ben Kur'ana tutsağım, kölesiyim)
Men Hâk-i Reh-i Muhammed Muhtarem (Muhammed Mustafa'nın yolundaki toprağım)
Eğer Nakl Kuned Cüz in Kes ez Güftarem (Benden başkaca bir söz nakledenler olursa)
Bizarem Ez u Vez An Suhen Bizarem (Hem onu söyleyenden, hem de o sözden uzağım, şikâyetçiyim)
Celaleddin-i Rûmi, ölümü; kişinin aslına dönüşü olarak tanımlamış, İnsanın kaynağının ilâhi bir cevher olması hasebiyle "Allah'a dönüş" olarak telâkki etmiştir. Bir başka ifadeyle ölüm, "Cismin ortadan kalkması değil, Allah'a doğru uçmasıdır." "Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan"der. Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını, Kur'an-ı Kerim'in bir âyetinin ışığı altında tetkik edip anlamak mümkündür: "Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndürüleceksiniz" (el-Ankebût, 29/57).Ölüm gecesini düğün gecesi olarak değerlendirmesini derinlemesine düşündüğümüz zaman ne kadar anlamlı olduğunu anlarız. Kişi çok sevdiği baba, anne, eş, çocuklarından, mevki, makam, para, şan şöhret, dünya ve içinde ne varsa her birinden, Allah (c.c.)'ı en çok sevmek zorundadır. Gerçek sevgiliye de ölümle kavuşulmaktadır. Onun içindir ki, Celaleddin-i Rûmi, Ölüm gecesini, düğün gecesine benzetmiştir. Geçici, dünyevi sevgiliye evlilikle, zifafla, gerçek sevgiliye de Ölümle kavuşulmaktadır. Bu vuslat, kavuşma da mutlulukların en güzelidir. Vuslat; özün özüne gerçek anlamda kavuşması, gurbette oluşumuzu fark edip, ayrılık ateşini söndüren, vatan-ı aslimize dönüş demektir. Onun içindir ki ölüm gecesi olan Şeb-i Arûs, güzel düşüncelerle düğün gecesine, gerçek sevgiliye kavuşmaya, Vuslat'a dönüşmektedir. Bu anlamda düşündüğümüzde yaşamak diyet, ölmek ve gerçek sevgiliye kavuşup ebedi kurtuluşa ermek ise hürriyettir. Nitekim bir gazelinde;
Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır…
Hz. Pîr Celaleddinin çağrısı; Kuran-ı Kerîm'e ve Sünneti saniyeyedir. İslâm'ı anlayıp gerçek manada yaşayanlar, eserlerindeki sırlara da muttali olurlar. Allah (c.c.) cümlemize, özümüze yolculuk yaparak, rızasına uygun işler yapmamızı nasip eylesin. Sıhhat ve âfiyetler dilerim.
Yorumlar
04 Ekim 2024
30 Eylül 2024
23 Eylül 2024
10 Eylül 2024
03 Eylül 2024