'Biz senin eve dönmeni hasretle bekliyoruz'
Acı ve üzüntüyle öğrendik Salı günü öğleden sonra yaşanan Ermenek faciasını… Ve haberi alır almaz, ekibimizle birlikte olay yerine intikal ettik…
Yolda aklımıza bin bir türlü sonuç gelse de vardığımızda sezdik asıl yaşananları… Kapanan ve eksikleri giderdikten sonra yeniden çalışma izni verilen bir kömür ocağı… Soma kadar büyük değil, 50 kişiden fazla çalışanı yok… Çalışanların tamamı da zaten çevre köylerde yaşıyor… Onların da kömür çıkarmaktan başka şansları yok. Çünkü bölgede ne bir verimli arazi var, ne de bir fabrika… Onların fabrikası yerin metrelerce kat altında… Yemeklerini kendileri getiriyor. Hatta servisin parasını da kendileri ödüyor. Şirket işçilere ne servis sağlıyor ne de aş... İşçiler çay içebildiklerine dua ediyor...
İçerde bulunan maden işçilerinin yakınları, olayı duyar duymaz gelmişler kömür ocağına. Eşlerinin, babalarının, çocuklarının, yeğenlerinin ve ağabeylerinin kurtulması umuduyla… Gözleri daima tünelin girişinde… Her bir hareketlenmede kalpleri daha hızlı çarpıyor. “Motorlar suyu biran önce çıkarsın” diye dua ediyorlar… Zaman ilerledikçe umutlar azalıyor. Kurtarma ekipleri zamanla yarışıyor. Çünkü gelişmelerin tamamı aleyhimize işliyor… Kaynak suyunun kesilmemesi, yeraltındaki suyun balçıklanması işleri daha da zorlaştırıyor… Akrabalarının her biri bir köşede dalıyor tünelin girişine, umutla bakıyor… Gözyaşları yağmur gibi akıyor. Feryatlar da cabası…
Orada bulunan yakınlarının gözüne şu saat itibariyle uyku girmedi. Tabi bölgede bulunan bakanların da… Onlar da olayla yakından ilgileniyor. Dışarıda bekleyen maden işçisi yakınlarının da acılarını paylaşıyorlar…
Çalışmaları hızlandırmak için her saat başı yeni bir araç geliyor. Hızlanıyor hızlanmasına ama bu kez de göçük aksatıyor arama kurtarma ekiplerinin işini…
Açıklama üstüne açıklama yapılıyor. Ama hiç biri umut vermiyor… Maden de arama kurtarma ekipleri çalışırken gözüme bir yazı çarpıyor. 1 Eylül 2010’da yazılmış ve maden şantiyesine asılmış. O yazı daha çok duygulandırıyor beni… Acımıza biraz daha acı ekliyor… Gözümden düşen bir damla yaşla birlikte satırlara şöyle dökülüyor maden işçisi bir babanın oğlunun yazdıkları...
“Sevgili Babacığım; çalışırken beni ve annemi unutma, kendini meslek ve hastalıklarından koru. Biz senin eve dönmeni hasretle bekliyoruz. Oğlun Mehmet…”
Evet, aslında Mehmet gibi birçok çocuk da o duyguyu paylaşıyor. Her biri babasının eve döneceği anı iple çekiyor. Biraz kara yüzle gelseler de önemli olan onların sağlıklı bir şekilde eve ulaşmaları… Yüzleri, elleri ve elbiseleri kirleniyor belki ama tertemiz yüreklerini haklarını vermeyen patronları bile kirletemiyor… Her mesai bitiminde çocukların ve eşlerin yüreğine su serpiliyor. Belki bir daha babalarını göndermek istemiyorlar. Geçim sıkıntısı ile mecbur kalıyorlar. Her sabah dualarla gönderiyorlar maden işçisi babalarını… Her maden faciası sonrasında da çalışmaya devam etmek zorunda olan işçilerin, her sabah evdekilere vedası daha da hüzünlü oluyor…
Gözünü para bürümüş patronlara diyecek çok söz var… Altınızdaki son model arabaya, oturduğunuz modern eve ve sahip olduğunuz her şeye emriniz altında çalışan işçiler sayesinde ulaştınız… Değerlerini onlar öldükten sonra mı anlayacaksınız? Soruyorum…
.