Son Dakika Haberler
Kuran-ı Kerim Allah (c.c.) tarafından Cebrail (a.s.) aracılığı ile Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)' e ilk olarak Ramazan ayı içerisinde bulunan Kadir gecesinde vahye dilmiştir. İlk vahiy Ramazan ay’ı içerisinde Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’e gönderildiği için, Ramazan ayına Kuran Ay’ı diyebiliriz. Kur’an-ı Kerim ile her zaman hemhâl olmalıyız. Ancak Ramazan ayında Kur’an-ı Kerîm ile olan birlikteliğimiz zirve yapmalıdır. Kur’an-ı okuyup, anlayıp emirlerini yerine getirip, yasaklarından da kaçınırsak, kulluk görevlerimizin gereğini yapmış oluruz.
Hayatımızı Kur’an ve Sünnete uygun yaşamalıyız. Kur’an’ı Okumalı, anlamalı, tercüme, meal, tefsirinden öğrenmeli, öğrendiklerimizi de hayatımıza hâkim kılarak arzu edilen İman’ı kâmile ulaşmalıyız. Ramazan-ı Şerifi özü itibariyle kavramalı, Allah (c.c.)’ dan gelen ilahi mesajı iyi anlamalı ve o ilahi mesaja uygun yaşamalıyız. İlahi mesajda insanoğlunun iki cihanda kurtuluşa ermesine vesile olacak emir ve yasaklar bulunmaktadır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in veda hutbesinde; Kur’an ve Sünnet emanetine sımsıkı sarıldığımız sürece asla sapıklığa, dalalete düşmeyeceğimizi ifade buyurmuştur. Müslüman’ın iki ana kaynağı, Kur’an ve sünnettir. Kur’an ve sünnette belirtilen emirleri yapıp, yasakladığı konulardan da uzak durup güzel ahlâk sahibi olarak hayatını yaşayan Müslümanlar gerçek kurtuluşa ererler. İslâm dininin sahibi olan Allah (c.c.), Kur’an’ı gönderirken Peygamberini de, İslâm’ın insanlar tarafından nasıl yaşanacağını göstermesi için görevlendirmiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s), numune- i imtisal, rol model gönderilmiştir. Sünnet, dinin insan yaşamına formüle edilmiş biçimidir.
İnsan beden ve ruhtan müteşekkildir. Nasıl ki bedenin yaşaması için yemeye, içmeye v.b. ihtiyacı varsa, bunun gibi ruhun da gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun gıdası da tam anlamıyla Allah (c.c.)’ın Rızasına uygun işler yapıp, yasakladığı fiillerden uzak durmakla mümkündür. Tatbik olunmayan bilgilerden bir menfaat edinilemeyeceği gibi, inanılan, okunan, anlaşılan, fakat yaşanmayan Kurandan da özlenen, arzu edilen faydalar sağlanamaz. Gerçek faydanın sağlanması için İslâm’ın emirlerini yaşamalı, yasakladıklarından da kaçınmalıyız. Kur’an-ı Kerîm Mü’minler için gerçek anlamda şifa kaynağıdır ve aynı zamanda da rahmettir. Mü’min; Kur’an-ı Kerimden faydalanmak, feyz almak için okumalı, anlamalı ve hükümlerini yaşamalıdır. İşte bu özelliklere sahip olanlar Kur’an’a yöneldikleri için, Kur’an, onlara şifa olmaktadır.
Âyet-i Kerimelerde: “Sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, Size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadîd Sûresi âyet: 9) “Şüphesizki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan Mü’minlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” “Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, Mü’minler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” ( İsrâ Sûresi âyet: 9, 82) buyrulmuştur. Mümin; Kur’an’dan feyz almasını bildiği, bu maksatla okuduğu, dinlediği, anladığı, hükümlerini yaşadığı için, Kur’an âyetleri kendisine şifa ve rahmet vesîlesidir. Hastanın ilaçtan yararlanmak istemeyişi onun hastalığının iyileşmesini sağlamayıp ve sonuçta hastalığının artmasına vesile olduğu gibi, zalimin Kur’an’dan uzak durması da onun hüsranını artırır. Kâfirlerin hüsranının artması, Kur’andan uzak durmaları, kendileri ile Kur’an arasına mesafe koyup, düşmanlık yapmaları sebebiyledir. Kur'an-ı Kerîm’in, biz Mü’minlere hayat vermesini, gerçek anlamda şifa olmasını istiyorsak, öncelikle, hayatınızı Kur'an'a vererek samimiyet ve sadakatimizi her zaman göstermeliyiz.
Müslümanlar Kuran-ı Kerim'i okumak, anlamak ve yaşamakla emrolunmuşlardır. İnandığı ve hayat nizamı edindiği Kuran'a karşı Mü’minin ilk vazifesi, O'nu sık sık okumak, okuduğunu anlamak ve anladığını da yaşamak olmalıdır. Kuran'ın ilk emri "Yaratan Rabbinin adıyla oku” iken şüphesiz Kuran'ı okuyamama diye bir mazeret olamaz. Her Müslüman Kuran'ı okumayı kendisi bilmeli ayrıca aile fertlerine ve öğretebileceği kimselere öğretmelidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Sizin en hayırlınız, Kuran'-ı öğrenenleriniz ve öğretenlerinizdir"
Nefsimizin ve şeytanların vesveselerine dur demeli, Kur’an ve Sünnet ile olan bağımızı, irtibatımızı artırmalıyız. Akıl nimetimiz sayesinde imanımızı güçlendirerek taklidi imandan tahkiki imana ulaşmalıyız. Kısacası nefis muhasebemizi yapmalıyız. Kuran-ı Kerim’in doğduğu ay olan Ramazan-ı şerifte tuttuğumuz oruç, ruhun doyurulması için bedenin aç bırakılması halidir. Oruçla ruh doyurulur, beden terbiye edilir. Yeme, içme, şehevi istek ve arzuların etki alanından kurtularak arzu edilen Manevi güzelliklere oruç ile ulaşmaktayız.
İbadetlerin her birinin sayamayacağımız kadar faydaları vardır. Namaz, Zekât, Hac v.b. ibadetlerin önemi çok büyüktür. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayında tuttuğumuz Oruçların da çok büyük önemi, faydası vardır. Oruç; sabrı, dayanıklılığı, başkalarını düşünmeyi, nimetlerin önemini, yardımlaşmayı (zekât, fitre, İnfak) v.b. birçok hususu yeniden hatırlatmakta ve gündemimize getirmektedir. Ruhumuzun, bedenimizin, her türlü kirlilikten, arınarak, gerçek anlamda yanıp, arınmayı bu Ramazan ayında başarmak için Kur’an la gerçek anlamda buluşalım ve hayatımızın tamamına hâkim kılalım. İbadet ve taâtlarımızla kulluk görevimizi en iyi şekilde yapalım. Güzel ahlâk sahibi Müslümanlar olarak her iki cihanda da kurtuluşa erenlerden olalım.
Kur’an-ı Kerîm ve Sünnet ile olan irtibatımızı artırmalıyız. İslâm’a uygun bir hayatı yaşamalıyız. Oruçlarımızla beden ve ruh, sıhhat ve huzuruna erişmemizi Allah (c.c.)’tan niyaz eder, sıhhat ve afiyetler dilerim.
omerlutfiersoz@gmail.com
Yorumlar
04 Ekim 2024
30 Eylül 2024
23 Eylül 2024
10 Eylül 2024
03 Eylül 2024