İSTANBUL (AA) - Emniyet Genel Müdürlüğü ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığının düzenlediği operasyonla Türkiye'de yakalanan terör örgütü DEAŞ'ın en önemli sözde üst düzey yöneticilerinden "Abu Zeyd/Üstad Zeyd" kod adlı terörist Bashar Hattab Ghazal Al Sumaidai ve beraberindeki 2 kişinin yargılanmasına başlandı.
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuklu sanıklar Bashar Hattab Ghazal Al Sumaidai ve eşi Makaram Taha Ali Ali ile Azzam Ali Hussein Al Neama katıldı. Sanıkların avukatları da duruşmada hazır bulundu.
Kimlik tespitinde üniversite mezunu olduğunu söyleyen sanık Al Sumaidai, hakkındaki suçlamayı reddederek örgütle olan bağının zorunluluktan doğduğunu savundu.
"Abu Zeyd" denen kişi olmadığını öne süren Al Sumaidai, "Bu kişi doktor İsmail Al İsavi denen kişidir. Fıkıh doktorudur. Bağdadi'nin hukuk müsteşarıydı. Musul'da fıkıh okulunda öğretmendim. Arapça ve fıkıh dersleri veriyordum. Amerika, Irak'tan çekildikten sonra 2011'de DEAŞ Musul'u ele geçirdi ama bunun ilanı 2014'te oldu. Bu esnada da onlara katılmamız için baskılar yapıldı, katılmak zorunda kaldım. Katılma şartımız bize para ve silah verilmeyecek, medresedeki kitaplar ve eğitim yöntemi değiştirilmeyecekti. Bu şartla okulun açık kalmasını sağladık. 2014'de Musul'un ele geçirildiği ilan edilince orada kalmaya devam ettik, başka okullar da örgüte katılmışlardı." ifadelerini kullandı.
Al Sumaidai, bir süre sonra derslerinde DEAŞ'ın zulümlerine karşı insanlara haklarını anlatmaya başladığını iddia ederek, 2014 sonunda "DEAŞ merkez hükümetiyle" anlaşamayınca Rakka'ya geçtiğini, 2016'da DEAŞ'la aralarında ihtilaf çıkınca oradan da ayrılıp 2017'de Türkiye'ye geldiğini anlattı.
Oradayken kendisine "Üstat Zeyd" denildiğini ifade eden Al Sumaidai, "Burada bana gösterilen evraklarda 'Ebu Zeyd' olduğum yazıyor, ben değilim. Bu yanlışlıktan dolayı Irak hükümeti hakkımda idam kararı verdi." dedi.
Sanık, mahkeme başkanının, "Örgütte adalet ve eğitim bakanlığı yaptınız mı?" sorusu üzerine, şu yanıtı verdi:
"Bunların hiçbirini kabul etmiyorum. Bunlar doktor İsmail Al İsavi'nin görevleridir. Temyiz mahkemesi başkanlığı gibi, müsteşarlık gibi bir şey yaptım. DEAŞ mahkemeleri insanlara ceza veriyordu, onlar da bana geliyordu tavsiyelerde bulunuyordum. DEAŞ'taki Türkmen yöneticilerle sıkıntı yaşıyordum. Emniyetteki ve savcılıktaki çevirmen de Türkmen'di. O yüzden ifadeler tam anlamıyla çevrilmemiş, dikkatli yapılmamış. Bazı Türkçe kelimeleri anlıyorum o yüzden onu uyardım. Etkin pişmanlıktan yararlanmak istiyorum. Ben DEAŞ'ın lideri değilim."
- "Cezaevine girince eşimin DEAŞ'çı olduğunu öğrendim"
Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Makaram Taha Ali Ali ise sanık Al Sumaidai ile 10 yıl önce babasının zoruyla evlendirildiğini belirterek, şunları söyledi:
"Irak'ta kadınların söz hakkı yoktur. DEAŞ mensubu değilim. Irak'tayken eşim Suriye'ye gideceğiz dedi, gittik. Sonra Türkiye'ye geldik. Neden oradan oraya gittik bilmiyorum. Sorgulama hakkım yoktu. Eşimin DEAŞ'la bir ilgisi olup olmadığını bilmiyordum. Cezaevine girince eşimin DEAŞ'çı olduğunu öğrendim. 3 çocuğum var, hayat zor. Bir kez komşulardan eşimin DEAŞ mensubu olduğuyla ilgili bir şeyler duyunca bunu eşime sordum. Eşim asabileşti, bana kızdı, çocukları benden almakla tehdit etti. 'Ben IŞID'çi değilim sadece Arapça öğretmeniyim.' dedi. Tahliyemi istiyorum. "
Tutuklu sanık Azzam Ali Hussein Al Neama ise 10 çocuklu, beyaz eşya tamircisi olduğunu belirterek, "Herhangi bir terör örgütüne üye değilim. Türkiye'yi de kanunlarını da halkını da çok seviyorum." dedi.
Türkiye'nin kendilerine kapılarını açtığını dile getiren Al Neama, şöyle devam etti:
"Amerika geldikten sonra terör oluştu. İnsanlar birbirlerini öldürmeye başlayınca biz Türkiye'ye geldik. O yüzden benim Türkiye'ye zarar vermem mümkün değil. IŞİD'e değil üye olmak onlara bir saat bile katılmadım. Asıl sorun 2011'de başladı. Irak'ta bir ev satın almak istedim. İranlı biri de bu evi almak isteyince bana engel olmaya çalıştı. Evimi iade etmek zorunda kaldım. Bağdat'a taşındım. Orada da beni hayatımla tehdit ettiler. Yasal yollarla pasaport çıkarıp Türkiye'ye geldim. Oradayken ahşap işleri yapıyordum. Irak'ta hakkımda çıkarılan kırmızı bültenden haberim yoktu. Benimle sorun yaşayan İranlı nüfuzlu birisi. O çıkarttırmıştır. Orada zorda kaldığımız için buraya hicret ettik. Buraya zarar vermemiz mümkün değildir."
Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu sanık Makaram Taha Ali Ali'nin tahliyesine karar verirken diğer iki sanığın tutukluluk halinin devamına hükmetti.
Tutuklu iki sanıkla ilgili Irak'ta kırmızı bülten çıkarılıp çıkarılmadığının ilgili makamlara sorulmasına ve dosyadaki dijital materyallerle ilgili bilirkişi raporu hazırlatılmasına karar veren mahkeme, duruşmayı erteledi.
- İddianameden
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, 8 Eylül'de yakalandıktan sonra tutuklanan sanık Bashar Hattab Ghazal Al Sumaidai'nin "anayasayı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, Azzam Ali Hussein Al Neama'nın "anayasayı ihlal" ve "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 7,5 yıldan 15 yıla kadar, Makaram Taha Ali Ali'nin ise "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.
İddianamede, Iraklı lider adaylarından birinin eski örgüt elebaşı Ebu Bekir El Bağdadi'nin kardeşi Juma'a Awwad İbrahim El-Bedri, diğerinin de "Dr. Zeyd" kod adlı Bashar Hattab Gazal Al Sumaidai olduğu ifade ediliyor.
DEAŞ terör örgütünün en son sözde lideri olan Abdullah Kardaş'ın ölümüne müteakip muhtemel yeni liderinin örgüt içerisinde üst düzey görevler alan sanık Al Sumaidai olduğu belirtilen iddianamede, sanığın El Kureyşi'nin yerini alacak en olası aday olduğu, sayısız takma adla tanınan Al Sumaidai'nin, grubu tekrar bir araya getirecek nitelikleri bulunduğu anlatılıyor.
İddianamede, Al-Sumaidai'nin, 2013'te terör örgütüne katıldığı, DEAŞ'ın çok sayıda vaiz ve hakiminin mezun olduğu İmam el Mutaqeen adlı dini bir merkezde vaaz verdiği, akabinde örgütün sözde başyargıcı olarak atandığı ifade ediliyor.
Yakın zamanda öldürülen elebaşı Kureyşi'ye yakın olan sanığın 2014'te Ninova'da cinayet veya ölüm cezası davalarında uzmanlaşmış bir yargıç (kadıel-dam) olarak atandığı belirtilen iddianamede, sanık Al-Neama'nın da "Sebti/Abu Ziad" kod adını kullandığı, Irak'ta yaşadığı dönemde DEAŞ'a ait silah ve mühimmatlarından sorumlu olduğu, orada gömdüğü malzemelerin yerini kendisinden başka kimsenin bilmediği vurgulanıyor.
Bu sanığın DEAŞ terör örgütünün sözde yeni lideri Al Sumaidai'nin yakın akrabası olduğu anlatılan iddianamede, Al Neama'nın geçmiş dönemlerde örgüt içerisinde birlikte sözde sorumlu düzeyde faaliyette bulundukları vurgulanıyor.
İddianamede, sanık Makaram Taha Ali Ali'nin de "Kerime El Ali" kod adıyla hareket ederek örgüt hiyerarşisine dahil olduğu belirtilerek, bu sanığın Al Sumadai ile Musul'da resmi nikahla evlendikleri kaydediliyor.
Kaynak: