NEÜ Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Nezahat Keleşoğlu Konferans Salonu’nda
düzenlenen programa, NEÜ Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil
Güneş, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükrü Nail Güner, Konya İl Müftü Yardımcısı Mustafa
Şimşek, akademisyenler, davetliler ve öğrenciler katıldı.
“Bilimsel Çalışmalarla, Verilerle Hakikati Ortaya Koymalıyız”
Etkinliğin açılışında konuşan Çalıştay Düzenleme Kurulu Başkanı, NEÜ Ahmet Keleşoğlu
İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar, programın hayırlara vesile
olmasını temenni ettiği konuşmasında, “Kabul etmeyeceğimiz anlayışlar, karşı fikirlerle
alakalı genellikle bir karşı duruş, itiraz ya da karanlığı söz etme gibi bir alışkanlığımız var.
Bunun yerine biz, bize ait olanı, doğrusunu ortaya koymakla mükellefiz. Hem Müslüman
olarak görevimizin bu olduğuna inanıyoruz hem de akademinin yapması gereken aslında bu…
Cinsiyet, toplumsal cinsiyet ya da cinsiyetsizlik konusunu konuşurken, fıtrata aykırı bir tavırla
insanlığı yok etmeye çalışan bir anlayışa karşı çıkarken genellikle sert ifadelerle söz
söylüyoruz ama doğrusu ne? Sadece bu konu değil, her konuda buna dikkat etmemiz gerekir
diye düşünüyorum. Bizler, itiraz edip laf yetiştirerek değil, ‘bilimsel çalışma ve verilerle
hakikati ortaya koyma yolunda adım atmalı ve bunu ifade etmeliyiz’ diye düşünerek bu seriyi
başlatmış olduk” ifadelerini kullandı.“Önemli Bir Konunun Aydınlatılması İçin Platform Oluşturmak İstedik”
Panelistlere ve katılımcılara teşekkür eden NEÜ Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Kamil Güneş, “Bugün tartışacağımız konunun güncel ve problematik olduğunu
düşünerek, ‘Bu konuda biz ne söyleyebiliriz?’ diyerek arkadaşlarımızla toplandık ve panel-
çalıştay tarzının faydalı olabileceğini düşündük. Bizim inancımıza göre erkek erkek, kadın
kadındır. Ama modern dünya bu konuyu çok farklı bir noktaya getirmeye çalışıyor. Durum
böyle olunca bizler de bilimsel olarak, karşı tarafın argümanlarını, delillerini de ele alarak
tartışabileceğimiz bir platform oluşturmak istedik. Konunun beden, sağlık açısından ustaları
tıp hocalarımızdır. Onların bu husustaki görüşlerini almak üzere alanlarında uzman
hocalarımızı davet ettik. Programın hayırlı olmasını, verimli geçmesini temenni ediyorum”
dedi.“Uzmanların Doğruları Anlatması Oldukça Önemli”
Etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür eden NEÜ Tıp Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Şükrü Nail Güner ise “Böyle bir toplantının yapılma fikri bize bildirilince çok mutlu
olduk. Çünkü oldukça yanlış bilinen doğrular, doğru bilinen yanlışlar konusunda profesyonel
ağızlardan bu konuyla ilgili bilgi alınmasını sağlamak bizim açımızdan son derece önemli.
Programa katkı sağlayacak hocalarımıza teşekkür ediyorum. Biz hekimler bireylerin sağlıklı
yaşamalarını sağlamak üzere eğitiliyoruz. Cinsiyet değişikliği operasyonlarında ise maalesef
birçok risk var ve bu açıdan da konuya hassasiyet gösterilmeli, toplum ve bireylerin sağlığı
için gerekenler yapılmalı” diye konuştu.
Açılış konuşmalarının ardından panel ve çalıştaya geçildi.
“Her İnsan Cennet Adayıdır ve Bu Anlayışla Sorunları Çözmeye Gayret Etmeliyiz”
Panelde ilk olarak söz alan oturum başkanı NEÜ Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi öğretim
üyesi Prof. Dr. Ali Akpınar, “Bu toplantılarda ‘Cinsel sapkınlık, gerçekten birilerinin sandığı
gibi bir hastalık mı? Yaratılıştan kaynaklı bir eğilim mi?’ gibi sorulara cevap arayacağız. Ama
biz şunu düşünüyoruz. Kim olursa olsun, hangi uçurumlara savrulmuş olursa olsun, her insan
kurtarılmayı bekleyen bir cennet adayı kardeşimizdir. Hz. Ali’nin dediği gibi, biz her insana
ya dinde kardeş ya yaratılışta eş olarak bakarız. Dolayısıyla onların sorunlarıyla da ilgileniriz,
elbette kendimize göre çözümler üretmeye gayret ederiz” şeklinde konuştu.“Sosyal Çevre, Cinsel Yönelimde Etkili Olabilir”
Cinsel yönelim konusunda biyolojik faktörlerin yanı sıra aile ortamı ve çevrenin de etkili
olabileceğini kaydeden NEÜ Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana
Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Faruk Akça, “Cinsel yönelim konusunda yapılan
birçok araştırma bu konunun biyolojik alt yapısına vurgu yapıyor. Ancak son zamanlarda
yapılan anket çalışmalarındaki toplumsal veriler bu konunun çevresel etkilerinin de önemli
olabileceğini gösteriyor. Örneğin 2022 yılında ABD toplumu üzerinde yapılan bir araştırmada
toplumun yüzde 7,2’si kendisini LGBT birey olarak tarif ediyor, ancak bu oran daha
yaşlılarda yüzde 1-3 olarak belirlenirken Z kuşağı olarak tarif edilen gençlerde yüzde 20
olarak görülüyor. Yine 2023 yılında yapılan başka bir çalışmada Z kuşağı gençlerin üçte
birinin kendisini LGBT birey olarak tarifledikleri görülüyor. Bu durum çocuk ve gençlerin bu
konuda çevresel etkilenmelerinin daha şiddetli olabileceğini düşündürüyor ve LGBT ile
çevresel faktörlerin ilişkisinin daha derin bir şekilde araştırılmasının önemli olduğu kanaati
uyandırıyor” dedi.
“Hormonlar, Atanmış Cinsiyeti Yani Doğuştan Getirdiğimiz Cinsiyeti Tersine
Çeviremez”
NEÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Feridun Karakurt;
“Hormonlar, vücudumuzun çeşitli işlevlerini düzenleyen güçlü kimyasal habercilerdir ve
cinsel gelişim, üreme, ruh hali ve davranışlar da dahil olmak üzere birçok biyolojik süreçte
önemli rol oynarlar. Hormonlar yetişkinlikte cinsel davranışı ve ilgiyi harekete geçirebilse de cinsel tercihleri tersine çeviremezler. Erkek olarak yaratılmış bir kişiye kadın hormonu
vererek onu kadınlaştıramıyoruz ya da kadın olarak yaratılmış birisini de hormon vererek
erkekleştiremiyoruz. Hormonla bunun değiştirilemediği kesin. Sonuç olarak, cinsel yönelim
karmaşık bir kavramdır ve genetik, çevresel ve hormonal faktörlerin etkileşiminin bir
sonucudur. Hormonların cinsel yönelim üzerindeki etkisi bireyseldir ve değişebilir. Hormon
tedavisinin cinsiyet geçişi yapan bireyler üzerindeki etkileri de bireyseldir ve cinsiyet
kimlikleri ve hormonal geçmişleri dahil olmak üzere birçok faktöre bağlıdır. Cinsel yönelim,
hem bireysel hem de toplumsal düzeyde karmaşık bir konudur” diye konuştu.
“Cinsiyet Değiştirme Ameliyatı Olan Bireylerde Üreme Fonksiyonu Kalmıyor”
NEÜ Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Emine Türen
Demir, “Cinsiyet değiştirme ameliyatları görüntü olarak değişikliklere neden oluyor olabilir,
hormonlar bu görüntüyü destekleyebilir ama cerrahi ile üreme fonksiyonunu gerçekleştirecek
bir organ oluşturulamaz. Değiştirilen organın üreme işlevi olamaz. Görünüm olarak
değiştirilen organlarla orijinal organın fonksiyonu sağlanamaz” ifadelerini kullandı.
“Cinsiyet Değiştirme Ameliyatlarında Ciddi Riskler Var”
Cinsiyet değiştirme ameliyatlarından sonra ciddi komplikasyonların oluşabileceğini
vurgulayan NEÜ Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Arif Aydın
şöyle konuştu: “Cerrahi, geri dönüşü olmayan kalıcı bir durum. Bu konuda çok iyi düşünmek
gerekir. Acele bir kararla tüm hayatı etkileyecek maceralara girmemek gerekir. Ergenliğin
erken dönemlerinde değil, sonraki dönemlerinde, 22-24 yaşı ve sonrasında karar verilmesi
daha uygun olacaktır. Gençlerimizi, çocuklarımızı bu konuda uyarmamız lazım. Yapılan
cerrahi işlemler çok basitmiş gibi algılanıyor ama bu konuda yapılan hiçbir cerrahi işlem basit
değil. Çok büyük cerrahi işlemler, bunların ciddi riskleri var ve istenmeyen sonuçların ortaya
çıkma ihtimali yüksek. Bunları iyi bilmek ve iyi anlatmak gerekiyor.”
“Avrupa’da Eşcinsellik Konusunu ve Türevlerini Önümüzdeki Süreçte Çokça
Göreceğiz”
NEÜ Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Türkan ise konuyu
Dinler Tarihi açısından yorumlayarak şunları söyledi: “Genel olarak eşcinsellik, muhafazakâr
dini yaklaşımlarda günah olarak algılanırken, liberal dini yaklaşımlarda ve kurumlarda olumlu
bir yaklaşım sergilenmektedir. Biz bundan sonraki yüzyılda özellikle Avrupa’da eşcinsellik
konusunu ve bunun türevlerini bol bol görecek gibiyiz. Benim tahminlerime göre kilise, tekrar
bir bölünmeye mahkûm olacak ya da buna bir çözüm bulmak zorunda kalacak. Ayrıca, sağlık
alanında uzman hocalarımızın anlattıklarından anladığıma göre tıbbi olarak bir hastalık
olduğu tespit edilmiş ancak şu andaki propaganda, toplumu hastalaştırma üzerine gidiyor
gibi.”
Program, hediye takdimlerinin ardından soru-cevap bölümünün yer aldığı çalıştay oturumu ile
sona erdi. (Veli Şengül)