İSTANBUL (AA) - AİŞE HÜMEYRA BULOVALI - Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muhammed Fatih Andı, İstiklal Marşı'nı yazan Mehmet Akif Ersoy'un sadece kurumsal bir yapı vasıtasıyla değil, şiirlerinde bile eğiticilik vasfının öne çıktığını söyledi.
Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi İstiklal Marşı'nı yazan Mehmet Akif Ersoy, 20-27 Aralık Mehmet Akif Ersoy'u Anma Haftası kapsamında çeşitli etkinliklerle anılıyor.
Hafta kapsamında AA muhabirine açıklamada bulunan Prof. Dr. M. Fatih Andı, usta şairin eğiticilik ve hocalık vasıflarını anlattı.
Andı, Ersoy'un gazete ve dergi çıkararak, matbuatta aktif rol oynadığını, şair, sanatkar, milletvekili, ahlak insanı, musikişinas, sportmen ve veterinerlik vasıflarıyla yakın tarihin çok önemli bir şahsiyeti olduğunu söyledi.
Milli şairin hocalık özelliğinin onun bütün hayatını kapsadığına işaret eden Andı, "Yalnızca kurumsal çatılar altında bir kurumsal bir yapının eğiticisi vasfıyla değerlendirmeyelim Mehmet Akif'i. Bütünüyle onun şiirinde de bu eğiticilik, öğreticilik vasfı öne çıkar. Cami kürsülerinde, Milli Mücadele yıllarında özellikle verdiği vaazlarda veyahut öncesi Sırat-ı Müstakim, sonra Sebilürreşad dergilerindeki yazdığı yazılarda da Akif, okurlarına sürekli bir şeyler öğretmek çabasındadır." dedi.
Prof. Dr. Andı, Mehmet Akif Ersoy'un her zaman hakkın ve hakikatin peşinde olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Akif sürekli insanlara konuşmalarında, yazılarında, sohbetlerinde, vaazlarında bir şeyler aktarmaya çalışan bir insan olmuştur. Akif, yalnızca bir söylem adamı da değil, aynı zamanda bir eylem adamıdır. O söylemiyle eylemi birleştirdiği için gerek kendi çevresinde gerekse o günden bugüne bu milletin nesillerine etkili bir şahsiyet olmuştur. 'İnan ki her demişsem görüp söylemişimdir.' dediği mısraları var ya işte oradan baktığımızda bütün bilgi, bir heyecan, bir bakış açısı, aktarıcılık, öğreticilik görevi Akif'in bütün hayatını kapsar. Bu öyle bir kapsayıştır ki aynı zamanda kendi hayatının görünüm biçimleri de onu desteklemiştir."
- "Akif'in bütün hayatına hocalık vasfı sinmiştir"
Usta şairin, eserleriyle sanatı arasında bir mesafe olmadığı yorumunu yapan Andı, "Hayatı da kendi şiirine dahil olmuş bir şahsiyettir. Akif'in Safahat'ını, Akif'in hayatından bağımsız okumanızın ve yorumlamanızın bir anlamı yoktur. Akif bir ahlak, bir samimiyet abidesidir. Akif'in hayatı hakikate vakfedilmiş, bir millete adanmış bir hayattır. İşte bu özellikleri dolayısıyla bir asırdır etkisini hala devam ettiren bir Akif portresi çıkar karşımıza." diye konuştu.
Andı, Ersoy gibi bugüne kadar camilerde cemaate vaaz veren bir şair şahsiyet olmadığının da altını çizdi.
Ersoy'un mezun olduğu okulda hitabet dersleri verdiğini, ardından bugünkü meslek lisesi sayılabilecek Makinist Mektebi'nde çocuklara Türkçe öğrettiğini aktaran Andı, şunları kaydetti:
"Ama Akif'in asıl büyük hocalığı bugünkü adıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde edebiyat profesörlüğü yapmasıdır. 1911-1912 yıllarıdır, kısa sürmüştür. Ama o kısa sürede de çok etkili olmuş bir şahsiyettir. O kısacık dönemde bile Akif'in öğrencisi olmuş birtakım yazarlarımız, entelektüellerimiz, edebiyatçılarımız vardır. Onların anılarından Akif'in derslerinin etkisini biliyoruz. Mesela onlardan birisi Reşat Nuri Güntekin'dir. Bir başkası Hakkı Süha Gezgin'dir. Yine Akif'in derslerine girmiş Falih Rıfkı Atay vardır. Özellikle Hakkı Süha Gezgin ve Reşat Nuri Güntekin'in anılarında Akif'in derslerini hayranlıkla anlattıklarına şahit oluruz."
- "Bütün hayatına hocalık vasfı sindi"
Mehmet Akif Ersoy'un aynı zamanda birçok vezirin çocuklarına özel dersler verdiğini belirten Prof. Dr. Fatih Andı, şöyle devam etti:
"Mahir İz de Akif'in öğrencisi olmuştur. Kahire'ye gittiğinde Mısır yıllarında oradaki öğrencilere Türk edebiyatı dersleri vermiştir. Yani bütün hayatına o hocalık vasfı sinmiştir. Ama asıl yoğunlaşacağımız dönem İstanbul Üniversitesindeki hocalığıdır. Akif'in hocalık yaptığı dönemde o günün kalburüstü entelektüelleri Darülfünun'un eğitim-öğretim kadrosundadır. Akif, orada hem edebiyat bilgileri hem de Türk edebiyatı tarihi olarak adlandıracağımız dersler vermiştir. Hatta bir ara ödenek yokluğundan okulun müfredatından Batı edebiyatı dersinin kaldırılması önerilmiştir. Akif, burada kendi maaş almama pahasına hatta o dersi kendisinin bile verebileceğini ileri sürerek, Batı edebiyatı derslerinin kalkmamasını önermiştir. Akif'in edebiyat bilgisi zaten hem Doğu hem Batı edebiyatına dönük çok yönlüdür. Bu açıdan Batı edebiyatından da beslenmiş, etkilenmiş ve çevresindekilere Fransız edebiyatı da öğretmiş bir şahsiyettir. Buna dair Mithat Cemal Kuntay'ın 'Mehmet Akif' isimli anı, biyografi kitabında çok canlı anekdotlar vardır."
- "Farklı bir hoca" portresi çizdi
Andı, Reşat Nuri Güntekin'in usta şairin İstanbul Üniversitesinde verdiği bir dersteki anısını ise şöyle aktardı:
"Kalabalık bir sınıf, öğrenciler kaynayıp, duruyor. Yağmurlu bir gün. Sınıfa elinde şemsiyesi, ayağında çizmeleri, paltosuyla bir adamcağız içeri giriyor. Kimse aldırış etmiyor ama o içeri giren adamcağız kürsüye ilerliyor. Öğrenciler 'Bu kim ya, olsa olsa koyun tüccarıdır, gariban bir İranlı adamcağızdır.' diyorlar. Akif'in kılığına kıyafetine bakarak, onun aslında abartısız, mütevazı kimliğine bakarak kendilerinin hocası olacağını düşünmüyorlar. Ama Akif, kürsüye geçince ders anlatmaya başlayınca o şahsiyet gözlerinde büyüyor ve bir farklı hoca portresi çiziliyor ki bütün sınıf sütliman olmuş vaziyette, Akif'in dersine odaklanıyor. Reşat Nuri, yıl boyunca Akif'ten aldıkları dersin başka bir edebiyat dersine, hatta üniversitedeki hiçbir derse benzemediğini bilhassa vurgulayarak söyler. Bu açıdan baktığımızda Akif, çok etkili bir öğretim elemanıdır o günün şartlarında.
Etkili hocalık portresini tamamlayan bir başka anekdotu da sonraları Diyanet İşleri Başkanlığı da yapmış olan Ahmet Hamdi Akseki'nin hatıratından okuyoruz. Meşrutiyet sonrası yıllarda Akif, aynı zamanda Şehzadebaşı'nda İttihat ve Terakki Fırkasının açtığı bir takım halk eğitim kursları var. Orada öğrencilerine Arap dili ve edebiyatı anlatmaya başlamış. Bugünün şartlarında düşünürsek akşamları halka açık böyle çok da sistemli olmayan bir Arapça kursuna kalabalık İstanbul nüfusu içerisinde kaç kişi gelir? Ama Akseki anılarında diyor ki, 'Bizim kursumuza en azından 80 ile 100 kişi kesintisiz devam ederdi.' Dil eğitimi biliyorsunuz sıkıcıdır. Buradaki öğrencilerin ilgisini de devamlılığını da Akif'in etkili hocalık başarısına bağlamamız mümkün."
- "Dört dilin klasik eserlerini aslından okuyup öğretebilecek düzeydeydi"
Milli Mücadele yıllarında Akif'in Balıkesir, Kastamonu ve İstanbul'da Beyazıt, Fatih, Sultanahmet gibi selatin camilerde yaptığı konuşmalardan bahseden Fatih Andı, sözlerini şöyle tamamladı:
"Cuma günleri kürsüye çıkıp verdiği vaazları da Akif'in hocalık yönünü tamamlayan bir eylem olarak görebiliriz. Bu eğitim-öğretim süreçlerinde Akif'in iki yönlü portreyi tamamladığını da söylemek mümkün. Bir tarafıyla Akif, dil ve edebiyat öğretir. Akif'in Arapça, Farsça, Fransızca ve Türkçe bilgisi çok üst düzeydedir. Bu dört dilin klasik eserlerini aslından okuyup, rahatlıkla öğretebilecek düzeydedir. Bu portrenin ikinci bir yönü ise Akif'in dini bilimlerdeki birikimini teşkil eder. Zaten Mehmet Akif portresini yalnız Osmanlı, Anadolu coğrafyasında değil bütün İslam coğrafyasında bir İslam alimi, şahidi olan bir adam haline dönüştüren de Akif'in dini ilimlerdeki birikimidir. Sebilürreşad'daki yazdıklarına bakarsanız, Kur'an'ın mealini ilk yapanlardan birisi olma çabasına ve başarısına bakarsanız Akif'in bu öğretici hocalık tarafının dini ilimler bağlamında da ne kadar pekişmiş olduğunu görürsünüz. Gerek edebiyat birikimi gerekse dini ilimlerdeki birikimi toplanır, Safahat'taki şiirlerine de yansır. Safahat'ı Akif'in beslendiği bu iki kaynaktan bağımsız olarak görmek, düşünmek, anlamak imkanı yoktur."
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.