Diyanet İşleri Başkanlığının son yıllarda diğer önemli projeleri yanı sıra çocukların ibadetlerle, camilerle, Kuran kurslarıyla, tanışmaları ve gönül dünyalarının ihya edilmesi için ortaya koyduğu önemli çalışmalara şahit oluyoruz.
Bu yazda çocuklar yanı sıra her yaştan insan, Kuran eğitimi temel dini bilgiler siyer ve ahlak derslerinin verileceği kurslara davet ediliyor. Her yıl yapılan programlara göre bu yıl daha üstün bir çalışmaya imza atılacağını şimdiden görüyoruz. Örneğin; Spor il müdürlükleriyle iş birliği halinde öğrencilerin spor yapmalarına da imkan tanınıyor. Nesillerin gönülleri dini ahlaki değerlerle tezyin edilirken bedenlerindeki enerjinin müspet yollarla dışarıya atılması için uygun zemin hazırlanıyor. Vatanına milletine sahip yüreği ve bedeni kuvvetli bir nesil için samimi bir gayret oraya konuluyor.
Gerek devlet eliyle gerekse özel vakıf ve dernekler tarafından yapılan bu çalışmaların aslında ne kadar önemli olduğunu bugünün çocukları yarının yetişkinleri olduğunda çok daha net göreceğiz. Sözü buradan son haftalarda ülkesi için dertlenen gönülleri meşgul eden gezi olaylarının kahramanları olarak gösterilmek istenen 28 Şubat döneminin ve öncesinin şansız mağdur çocuklarına getirmek istiyorum.
Her biri işlendiğinde ayrı bir değer olabilecek bu vatanın evlatları 28 Şubat döneminde ve öncesinde, manevi değerlerin töhmet altında bırakılmak istendiği bir Türkiye'de büyüdüler. Gazetelerde, televizyonlarda, sokaklarda milletin ahlaki değerlerinin hedef alındığı yayınlara, müstehcenlikle ahlaki travmalara maruz bırakıldılar. Dinlerini öğrenmeleri kısıtlandı. Yıllarca çocuklara ve yetişkinlere dindarlık alt sınıfa mensup olmak gibi gösterildi. Böylece kitleler dinin rahmet ikliminden uzak tutulmak istendi ve maalesef bunda tamamen olmasa da başarılı olundu, gönüllerde manevi değerlerle doldurulması gereken yerler boş kaldı. Gönlü boş alan kitleler, boşluklarını doldurmak için divane oldular, türlü tuzaklara düştüler, kimi içkinin esiri oldu, kimi karşı cinsinin, kimi terör örgütlerinin kimi şunun kimi bunun. Böylece asırlarca İslam'ın bayraktarlığını yapmış olan bir milletten intikam alınmaya çalışıldı. Gezi parkı eylemlerinde sahneye çıkan yakmak, yıkmak, yağmalamak için yönlendirilen gençler 28 Şubatın ve öncesinin manevi değerleri dışlayan, Allah korkusunun gönüllerde yeşertmesine set koymak isteyen anlayışının eseridir.
Nesillerin yaşayacakları çağın müspet ilmiyle mücehhez olması elbette önemlidir, ancak yeterli değildir. Sadece pozitif bilimlerle hem dünya hem de ahiret azığı fazîlet hissinin yakalanması mümkün değildir. Milli şairimiz Akif merhumun ifadesiyle;
''Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfi Yezdan'ın,
Ne irfanın kalır te'sîri kat'iyyen, ne vicdanın.''
Ülkemizde ve dünyada barış ve huzur ancak faziletli insanların sayısının artmasıyla sağlanabilir. Bu noktada, Kuranı gönlüne yazma niyetiyle camiye kuran kursuna gidecek olan yavruların sadece oradaki havayı teneffüs etmeleri bile hem milletimiz hem de kendileri için büyük kazanımlara vesile olacaktır. Fatihler, Yavuzlar, Akifler bu iklimde yetiştiler ve yine yetişiyorlar.
Mehmet Akif'in yetiştiği ortamı kendi dilinden anlattığı mısralarıyla bugünlük yazımızı tamamlayalım;
“Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir, bu gece
Sizinle camiye gitsek çocuklar erkence
Giderseniz gelin, amma namazda uslu durun,
Deyip alırdı benimle kardeşimi
Girince camiye haliyle koyuverir peşimi
Dalar giderdi… Ben artık kalınca âzâde
Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde…”
.
