İlk olarak yeni insanlarla tanışmak amacıyla hayatlarımıza dokunan sosyal medya platformları, değişen ve gelişen çağ ile birbirinden farklı hizmetleri de bünyesinde barındırmaya başladı. Bizlerse sunulan hizmetlerden, farklı amaçlar doğrultusunda hesaplar oluşturarak aktif bir şekilde kullanmaya başladık. Ürettiğimiz içerikleri paylaşmak, iletişim kurmak, haber almak, müzik dinlemek, video izlemek veya paylaşmak, sevdiklerimizi takip etmek, alışveriş yapmak gibi sayısız amaçlarla kullanıyoruz. Artık bu sanal dünya birçoğumuzun vazgeçilmezi hâline geldi.
Birçok yerde hayatımıza dahil olan bu sosyal medya platformlarını hepimiz farklı amaçlarla kullanıyoruz. Kimimiz güne başladığında hissettiklerini yazıyor, kimimiz herhangi bir alanda bizi besleyen yazıları okuyor. Sabahları işe ya da okula giderken, tek elimizle otobüs tutacağını tutarken diğer elimizle de bir keşfeti geziyoruz. Bazılarımız yolculuklarına müzikleriyle eşlik ediyor, bazılarımız tek bir tıkla birçok ürüne sahip oluyor. Bazen kariyerimizi sevdiklerimize duyuruyoruz bazen de mezuniyetimizi… Birçok kültüre ve coğrafyaya tek ekranda ulaşabildiğimiz bu platformları birçok yerde birbirinden farklı amaçlarla hayatımıza dahil ediyoruz. Bu amaçlar dahilinde de birçok platform, bize farklı hizmetler sunuyor. Peki, birçoğumuzun benliğini yansıttığı veya olmak istediği kişiyi yarattığı hesaplarımızda oldukça özgür müyüz? Neredeyse günün her anında kullandığımız sosyal medya hesaplarında kendimizi nasıl ifade ediyoruz?
Güzel bir fotoğrafımızı paylaştığımızda aldığımız beğeni ve yorumlar, yeni bir işe girdiğimizde atılan tebrik mesajları, paylaştığımız içeriklerin sevilmesiyle artan takipçilerimiz... Sosyal medyada aldığımız her olumlu etkileşim hepimizi mutlu ediyor. Bu olumlu etkileşimler de aslında beynimizin ödül sistemini aktif hâle getirerek fizyolojik olarak daha iyi hissetmemizi sağlıyor. Yani vücudumuzda dopamin hormonunun salgılanmasını sağlıyor. Başkaları tarafından onaylanmış olma durumu, benliğimizin iyi hissetmesini sağlamakla birliktelik bilinçaltmızda bir tamamlanma hissi yaratıyor.
Bunun yanı sıra düşen etkileşimlerimiz ya da olumsuz olarak nitelendirebileceğimiz etkileşimlerse öz benliğimizi sorgulamamıza itip bizi endişelendiriyor. Onaylanma duygusu yerini yargılanma korkusuna bıraktığı zaman psikolojik olarak kaygının artmasına neden oluyor. Kaygı durumunda düşen dopamin hormonunun eksikliğini yaşamak, başkaları tarafından tebrik edilmemek veya beğenilmemek birçoğumuzda sosyal anksiyeteye sebep oluyor.
Günümüzde sosyal medya kullanımına baktığımız zaman da aslında insanların yaşadığı hayattan ya da varolduğu insandan daha farklı bir şekilde yansıttıklarına şahit oluyoruz. Hatta influencerların bile çoğu kişi tarafından artık samimi görünmemesinin sebebi de bu. Çünkü artık biliyoruz ki herkes sosyal medyaya her şeyin daha iyi ve olumlu olduğu, ütopik hayatlarını paylaşıyor. Bunun temelinde de çevre tarafından onaylanma duygusu, tamamlanmış olma hissi yatıyor. Herhangi bir durum yüzünden başkaları tarafından eleştirilmemek, yargılanmamak... Bu yüzden de artık mutlu anlarımızı bile paylaşırken tedirgin hâle geliyoruz. Peki, gerçekten sosyal medyada bu şekilde mi var olmak istiyoruz? Bunun cevabı hem evet hem de hayır! Nasıl mı?
Mutluluklar paylaştıkça çoğalır! Âşık olduğumuzu, “Evet!” dediğimizi, bebeğimizin ilk dişini, yeni arabamızı ve daha birçok mutlu anımızı sevdiklerimizle paylaşmak istiyoruz. Bir diğer yandan da bazen acılarımızı da paylaşmak istiyoruz. Çünkü acının da paylaştıkça azaldığını düşünüyoruz ya da sadece birileriyle dertleşmek istiyoruz. Kimi zamanlarda "Yakınlarıma bu derdimi anlatmaya çekiniyorum." diyerek tanımadığımız insanlara daha rahat bir şekilde derdimizi, tasamızı anlatabiliyoruz. Başımızdan geçen talihsiz bir olayı yakınlarımıza anlatırken gönlümüzü olabildiğince rahatlatamıyoruz.
Bir diğer yandan hayat sadece acı ve mutluluktan ibaret olmuyor. Bir haber hakkındaki fikir ve düşüncelerimizi de hiçbir endişe duymadan anlatmak istediğimiz anlar oluyor. Fakat bu anlarda bir kimliğimizin, bilinirliğimizin olması ve en önemlisi eleştiri alma endişelerimiz bizi yolda karşılıyor. Her şeyi göze aldığımızda da bazı kurallar yol boyu bizi takip ediyor.
Çoğu zaman yaptığımız paylaşımların başkaları tarafından nasıl algılandığı veya kimliğimizi nasıl tanıttığımız konusunda uzun uzun düşüncelere dalıyoruz. Başkaları tarafından yargılanma korkusu ve takipçilerimizin tepkilerini kestiremediğimiz anlarda özgürlüğümüzü kısıtlıyoruz. Bunların yanında gizlilik endişesi ve etkileşim kaygıları da içimizden gelen paylaşımları yapmamız konusunda bizleri engelliyor. İşte tam bu zamanlarda sosyal medyadan ayak izlerimizi silmek istiyoruz.
"Sosyal medyada yeterince özgür müyüz?" sorumuza, evet yanıtının yanı sıra hayır dememizin başka bir sebebi de var: Sansür. 2007 yılında hayatımıza giren internet sansürü, geçtiğimiz aylarda tanıştığımız sosyal medya yasası gibi nedenlerden dolayı maalesef ki tam anlamıyla özgür değiliz. Son zamanlarda varlığını daha çok hissettiğimiz internet sansürü, bazı durumlarda hepimizin özgürlüğünü kısıtlıyor. Bu yüzden içimizi herhangi bir konuda daha rahat dökmek, paylaşımlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi yargılanma korkusu olmadan yazabilmek için anonim hesap kullanmaya başlıyoruz. Çünkü anonimlik sayesinde kendimizi oto-sansürden kurtarıyoruz. Birçok endişeyi geride bırakarak toplum içinde ifade edemediğimiz ilgi alanlarımızı özgürce ifade edebilmemize imkân sağlıyor. Ancak anonim olmak artık eskisi kadar kolay ve gerçekten "anonim" olmuyor.
Mevcut durumda kullandığımız her sosyal medya platformu, dijitalleşmenin artmasıyla birlikte artık kendi bünyelerinde anonim hesaplara daha az yer vermeye hatta var olan anonim hesapları "kimlik bilgilerinin yetersizliğinden" ve "kimliğin tanımamasından" dolayı kapatmaya başladı. Hesap açmak için gerçek isim-soyisim kullanmayı, telefon numarası ya da mail adresiyle onaylama sağlamayı şart koşmaya başladılar. İsmimizi ve görüntünüzü gizlesek bile, hesap oluştururken mail ve telefonumuzu kullandığımız hesaplarda ne kadar "anonim"iz ve "özgür"üz?
Birçok sanatçı da eserlerini anonim olarak sanatseverlerle buluşturmayı tercih edebiliyor. Bu gizli sanatçıların başında sayabileceğimiz, birçok farklı ülkede yaptığı çarpıcı duvar resimleriyle ünlenen sokak sanatçısı Banksy, anonimliği ile dünyanın en esrarengiz sanatçılarından. 90’ların başında sokak duvarlarını resimleriyle süsleyen Banksy, anonim olarak kalmasıyla kuşağının en başarılı sanatçılarından sayılıyor. Peki siz de Banksy gibi özgürce sokağınızdaki duvarı boyamak, yargılanma korkusu olmadan bir şeyler yazmak ve sanatınızı konuşturmak istediniz mi?
Cevabınız “Evet!” ise sizlere Wall olarak koca bir duvar ayırdık. Üstelik sizlere diğer sosyal medya platformlarından farklı birçok avantaj sunuyoruz. Wall olarak kullanıcılarımızın özgürlüğünü kısıtlayacak her şeyi ve basmakalıp kuralları kapı dışarı edip kullanıcılarımızın dostu olmaya yeminliyiz! Üstelik size diğer platformların yanında yepyeni deneyim imkanlarını ücretsiz sunuyoruz. Peki, Wall nedir?
Wall, yazdıkça özgürleştiğiniz ve özgürleştikçe yazdığınız bir sanal duvar. Sanal duvarınızı nasıl kullanacağınız konusunda da tamamen özgürsünüz. Duvarımızda resim, şiir ya da anlamsız karalamaları bile gururla sergiliyoruz çünkü her bir çizginin ne kadar değerli ve önemli olduğunun farkındayız.
İstediğiniz yazı boyutunu, düzenini, birbirinden farklı emojileri, istediğiniz renk ve fırçayı kullanmanız konusunda diğer uygulamalara nazaran bir kuralımız yok. Karakter sayılarını, yazım kurallarını veya fotoğraf formatı gibi birçok sınırı sizin için aştık.
Üstelik aranızdaki sıradışı sanatçılarımızı da unutmayıp duvarlarımızı boya tutar inşa ettik! Sokaklarımıza eşsiz çizimler yapan esrarengiz sanatçılarımıza da kapılarımızı sonuna kadar araladık. Wall; kullanıcılarının çizdiği duygu ve düşüncelerini, en sevdiği şiirleri ve özlü sözleri paylaştığı, başkalarıyla da aynı duvarda rastlaştıkları uçsuz bucaksız bir sanat galerisi. Her türlü sanata ve sanatçıya, derde, tasaya, fikir ve düşünceye açığız. Bazılarınızın görüşlerini, bazılarınızın derdini dinleriz.
Bu duvarda yargılanma ve eleştirilme korkusuna yer yok! Sadece çizdiğiniz, karaladığınız fikir ve düşüncelerinize yani "kendinize" yer var.
Ayrıca düşündük de Wall'ı kullanmanız için adınızı sanınızı verdiğiniz bir hesaba ihtiyaç duymuyoruz. Hesap oluşturma gayretindeyken sıkılan ilhamlarınızın kaçmasını da hiç istemeyiz! Wall'ı indirir indirmez duvarımıza yazabilirsiniz. Duvarlarımızda, kimliğinizi vermeden, içinizden gelenleri dökebilirsiniz.
Kullanıcılarımızın gönül rahatlığıyla iç dökmelerini, duygularını, düşüncelerini ve yaşadıklarını özgürce yazabilmelerini istiyoruz. Rakiplerimizin aksine anonimliği tam manasıyla yaşamasını önemsiyoruz. Wall'a girerken mail ya da telefon girerek hesap oluşturmanıza gerek yok. Kullanıcılarımızın yargılanma korkularının içeri girmesine izin vermiyoruz. Bu duvarda herkes özgür!
Konumunuza bağlı olarak her mahalle, cadde ve sokaklara kullanıcılarımız için duvarlar inşa ettik. Bölgenizde bizi kullananların yazdıklarını net bir şekilde görebilirsiniz. Ancak bölgenizden uzaklaştıkça duvardaki yazıları silikleştirdik. Böylece ortadan coğrafyaya bağlı kültürel farklılıkları kaldırdık. Aramızda kalsın ama sevmediğiniz paylaşımların üstünü karalayabilirsiniz.
Sokak sanatçılarımıza, âşkını okul bahçe duvarlarına ilan eden âşıklarımıza, kaldırım taşlarına birkaç dize karalayan sanatseverlerimize de dijital davetiyemizi gönderdik!
Üstelik Wall‘ın gelecek versiyonlarında sizi birçok yenilik beklediğinin haberini de vermeden duramıyoruz. Artık duvarlarımıza yazdıklarınızı sosyal medyada kolaylıkla paylaşabilmeniz için uzun uzun çalıştık. Duvardaki yazı ve çizimler için de oylayabileceğiniz bir sistemi içimize yerleştirdik.
Hadi şimdi sen de aklında ne varsa dök içini rahatla! Beğendiğinden ilham al, beğenmezsen karala. Bu duvarda hepimize yer var!
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.