İSTANBUL (AA) - İbn Haldun Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alev Erkilet, 2019 ile 2020 yılları arasında kadınların istihdamda kalabilme konusunda erkeklere göre çok daha fazla dezavantajlı olduğunu söyledi.
Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) tarafından "Pandemi sürecinde kadın" temasıyla online düzenlenen 7. Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi'nin açılış oturumunda konuşan İbn Haldun Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alev Erkilet, pandemi sürecinde Kovid-19'dan korunmak için sosyal izolasyona uyum ve elleri yıkamanın öneminin anlatıldığını hatırlattı.
Basit gibi görülen el yıkamanın suya erişim sıkıntısı yaşanan Afrika ülkelerinde ise çok zor olduğunu belirten Kongre Başkanı Prof. Dr. Alev Erkilet, dünyanın farklı bölgelerinde 3 milyar kişinin suya erişim sıkıntısı olduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Erkilet, Kovid-19'un yayılımının başladığı ilk günlerde örnek gösterilen Singapur'da ikinci dalgada çok ciddi rakamlara ulaşılmasının nedenlerine bakıldığında, göçmen mahalleleriyle yeterince ilgilenilmediğinin ortaya çıktığını dile getirdi. Erkilet, "Yoksulların Kovid'den etkilenme koşullarını düşünmediğiniz sürece, aslında toplumun hiçbir kesiminin güvende ve huzur içinde olmayacağını bize gösteren mükemmel bir örnekti bu." ifadelerini kullandı.
"Herkesin Kovid'den etkilenme riski var ama bazılarının Kovid'den çok daha fazla etkilenme riski var." diyen Erkilet, sosyoekonomik eşitsizliklerin dezavantajlı gruptakileri üç kat kırılgan hale getirdiğinin altını çizdi.
İşe erişim, ücrete erişim, eşit işe eşit ücrete erişim ve esnek çalışma koşullarına erişim konusunda kadınların çok daha fazla dezavantajlı olduğunu belirten Prof. Dr. Erkilet, şöyle konuştu:
"2019 ile 2020 arasında kadınların istihdamda kalma bakımından erkeklere göre çok dezavantajlı olduğu Türkiye verilerinden de görülüyor. İşe erişmek zor, işte kalabilmek de zor. Çünkü en kolay gözden çıkarılabilir oldukları için, hamile kalabilir, çocuğu olabilir, şirketler açısından kadına karşı kullanılan bir mazeret olduğu için söylüyorum bunları... Geçen sene yapılan araştırmalara göre bir yıl içinde 1 milyon 818 bin kadının işte kalamama durumu yaşadığına dair veriler var. Ben sadece kadını tek başına düşünmüyorum. Kadın yoksulluğu hep çocuk yoksulluğuyla birlikte geliyor."
Erkilet, pandemi sürecinde kadınların erkeklere göre iki kat fazla yükün altında kaldığını da anlattı. Evde çalışan ebeveynlerin sorumluluklarının farklı olduğuna değinen Erkilet, "Baba çalışma odasında, bilgisayarın başında çalışma yaparken anne iş görüşmesini omzundaki telefonla çocuğu banyoya götürürken yapıyor. Dolayısıyla çocuğu bırakabileceği birisi yoksa, bunlar sosyal politika tedbirleri için ipucu olabilir, annenin işe gitmekle işi bırakmak tercihi arasında strese girdiği ve bunun aslında psikolojik iyi olma halini son derece olumsuz etkilediğine dair yurt dışından pek çok örnek verebilirim literatürden." dedi.
Prof. Dr. Alev Erkilet, sosyal politika desteklerine bu süreçte çok daha fazla ihtiyaç olduğunu, kadına yönelik şiddetin de bu süreçte arttığının raporlandığını kaydetti.
- "Pandemi sürecinde kaygı ve korkular arttı"
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Bozkurt, nisan, eylül ve kasım aylarında pandeminin toplumu nasıl etkilediğine ilişkin bir dizi araştırma çalışması yürüttüğünü anlattı.
Araştırma kapsamında yapılan anket çalışmalarının toplumda huzursuzluk, çabuk sinirlenme, günlük işleri yapmakta zorlanma düzeylerinde artış yaşandığını gösterdiğini belirten Bozkurt, kadınların ise erkeklere göre bu süreçten daha olumsuz etkilendiğini vurguladı.
Pandemi sürecinde kaygı düzeyinin de arttığını vurgulayan Bozkurt, virüs kapma korkusu yaşayanların oranı nisan ayında yüzde 41 iken bu oranın kasım ayında yüzde 46'ya çıktığını kaydetti. Kadınların erkeklere göre virüs kapma korkularının daha yüksek olduğunu belirten Prof. Dr. Bozkurt, "Benzer şekilde 'Ölüm korkum arttı' diyenlerin oranı nisan ayında yüzde 28 iken, kasım ayında bu oran yüzde 31'e çıkıyor. Cinsiyete göre karşılaştırma yaptığımızda kadınların ölüm korkularını erkeklere göre daha fazla ifade ettiklerini görüyoruz." dedi.
Prof. Dr. Veysel Bozkurt, pandemi sürecinde sevdiklerini kaybetmekten korkanların, yalnızlık duygusu yaşayanların, kendilerini değersiz hissedenlerin, kendilerini hapsedilmiş gibi hissedenlerin, geçim kaygısı yaşayanların oranında da artış olduğunu bildirdi.
Genel yaşam memnuniyetine ilişkin soruya ankete katılanların yüzde 50'sinin "Memnunum" diye yanıt verdiğini kaydeden Bozkurt, "Kadınların yaşam memnuniyeti erkeklere göre daha düşük. Yaşam memnuniyetinde en fazla gerileme kadınlar arasında kendini gösteriyor. Kaygı, ölüm, sevdiklerini kaybetme korkusunun da kadınlar arasında daha fazla arttığına tanık oluyoruz." diye konuştu.
Araştırmada şiddete yönelik soruya da katılımcıların yüzde 33'ünün "Şiddet arttı" yanıtı verdiğini vurgulayan Prof. Dr. Bozkurt, özellikle sözel şiddetteki artışa dikkati çekti.
- "Ev, kadın için bir tür kara delik"
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burhanettin Tatar da ev kadınlarının yaşadığı temel sorunlardan birisinin, "yaptığı işin zamansallığı" olduğunu söyledi.
Kadınların ev işlerini her gün yeniden yaptığını ve bu işlerin kısa ömürlü olduğunu anlatan Tatar, şöyle konuştu:
"Ev kadınının en temel vasfı, daima başlangıç ve son arasında gidip gelmesidir. O yüzden de bir tür Sisifos'a dönüşür, mitolojik karakter. Sona gider, yeniden başa döner. Bu devir daim gibi her gün kendisini tekrarlar. Ne yazık ki ev kadınının mekan algısıyla evdeki erkek ve çocukların mekan algısı aynı değil. Ev kadını evi iş olarak algılar. Erkek veya çocuklar ise üretim, ortaya çıkan sonuç açısından algılar. O yüzden de ev kadınının gördüğü mekan, evdeki erkek veya çocuklara görünmez. Erkek ve çocuklar işi göremedikleri için mekanı da o boyutuyla göremezler. Ev mekanı aynı zamanda kadının bütün enerjisini çekip yuttuğu için, bir tür kara delik veyahut da bir tür dipsiz kuyuya dönmeye başlar. Ev mekanı ev kadını için dipsiz bir kuyu gibidir adeta. Ev mekanı daima kadının özünü kendisinde tutar. Kadın eve düzen verdikçe ev mekanıyla özdeşleşir. Ev mekanıyla özdeşleştikçe farklı potansiyellerini fark edemez hale gelir. Bu yüzden de kadın kendisine yabancılaşır. Bunun sonucunda kadın, ev mekanı sayesinde kendisini fark ettiremeyen, kendisinden uzaklaşan bir varlık haline gelir."
Kaynak: