Okullara Empati Dersi Koyulsun: Irkçılık Tarihe Karışsın!

Eklenme Tarihi: 13.06.2019 - 10:26

Sana mikrofon yerine tuvalet fırçası uzatılmasını istemiyorsan sen de başkasına bunu yapmayı aklından bile geçirmeyeceksin! İşte o zaman ırkçılık ve şiddetin ne kadar manasız olduğunu anlayacaksın ve bu iki kelime dünyadan ilelebet silinecek…

Okullara Empati Dersi Koyulsun: Irkçılık Tarihe Karışsın!

Bu hafta Türkiye A Milli Futbol Takımı'nın Euro 2020 Elemeleri için gittiği İzlanda’ya ayak basar basmaz yaşadığı olaylar sporun içinde kendine yer edinmiş ırkçılığın hangi noktaya geldiğini bir kez daha gösterdi. Söz konusu olayda Milliler, önce havaalanında 3 saat boyunca didik didik aranmış, daha sonra Emre Belözoğlu'na İzlandalı spor muhabirlerinden biri tarafından tuvalet fırçası uzatılmıştı.
 
Tabii ki bir futbolcuyu sevebilirsiniz veya sevmeyebilirsiniz. Ama buradaki olayı kişilerden soyutlayarak düşünelim. Kişileri ismiyle veya futbolcu kimlikleriyle değil, sadece birer insan olarak alalım. Hatta onların yerine kendimizi koyalım. Yani empati müessesesini harekete geçirelim ve şunu soralım: Biz Emre’nin yerinde olsak ne yapardık. Hatta bir de diğer tarafın yerine kendimizi koyalım: Biz o gazetecinin yerinde olsak bunu yapar mıydık?
 
Olayın ardından Bakanlık seviyesinde yapılan resmi ve diplomatik uyarıların yanı sıra ülke genelinde de büyük bir kızgınlık ve öfke patlaması yaşandı. Sosyal medya üzerinden söz konusu saygısız hareketi yapan İzlandalı gazeteciyi bulmaya çalışan binlerce insan, adı geçen gazeteciye ölüm tehdidi ve hakaretlerle dolu mesajlar yağdırdı. İzlandalı yetkililer tarafından sıcağı sıcağına yapılan açıklamalar da ne yazık ki kızgınlığı dindirmeye yetmedi. Milli sporcularımızın alanda saatlerce bekletilmediği ya da yapılan davranışın yalnızca şaka amaçlı olduğu belirtilse de, ok artık yaydan fırlamıştı. Psikologların hemfikir olduğu nokta, vicdanlardaki yaranın kabuk tutması için zamana ihtiyaç olduğu yönünde.
 
Son zamanlarda buna benzer olayları, özellikle futbol müsabakalarında sıkça yaşamaktayız. Siyahi futbolcuları aşağılamak amacıyla tribünlerden sahaya muz kabuğu atanlar, sırf ten rengi nedeniyle fanatik seyircilerin yersiz eleştirilerine maruz kalan futbolcular ve bunun gibi daha nice olumsuzluk yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Milli takımımızın İzlanda’da başına gelen bu olay da ırkçılık zincirinin yeni bir halkası olarak arşivlerdeki yerini aldı.
 
Yaşanan bu olaylar “holiganlık” ve “fanatizm” adı altında değerlendirilse de, gerçek anlamda fanatikliğin bu olmadığını da belirtmek gerekiyor. Bir takıma gönül vermek, yağmur çamur demeden maçlarına gitmek, doğan bebeklere o dönemin favori futbolcularının ismini vermek gibi daha naif ve centilmence hareketleri kapsayan fanatiklik, bu tarz nefret söylemleri ve şiddet olaylarıyla birlikte anılarak anlam kaybına uğratılıyor.
 
Günümüzde cebindeki para ay sonunu getirmeye ucu ucuna yetmesine rağmen takımının maçına bilet alabilmek için tasarruf etmeye çalışan, orijinal formasını alabilmek için trendyol.com outletine düşmesini veya indirimkodu.com üzerinden bir kupon yayınlanmasını bekleyen gerçek taraftarlar hala var ve onlar hiç de azımsanamayacak kadar büyük bir kitle. Ancak ne yazık ki dünya genelinde futbol maçlarında ya da futbolla ilgili ortamlarda görülen bu tarz ırkçı ve seviyesiz davranışlar, o davranışı sergileyenlerin üzerindeki formalar nedeniyle sanki tüm fanatikler böyleymiş, bir takımı fanatizm derecesinde seven herkes böylesine canavarca hislerle hareket ediyormuş gibi lanse ediliyor. Bu durum kuyruğunu ısıran yılan misali tüm futbol sektörünü tehdit ediyor.
 
Aslında futbolda özellikle son 10 yılda popüler hala gelen Fairplay / Centilmenlik kuralları ve “No Racism” / “Irkçılığa Hayır” sloganıyla çekilen reklam filmleri büyük bir farkındalık yaratmayı başardı. Artık uluslararası maçların formalarında bu sloganlar yazıyor. Bu yılın başında İtalya Birinci Futbol Ligi Serie A takımlarından Inter'in dünyaca ünlü yıldızları ırkçılık karşıtı bir kampanya için kameraların karşısına geçti. Luis Figo, Javier Zanetti ve Samuel Eto’o futbolseverlerden, statlarda ırkçı tezahüratların son bulmasını istedi. Bu ve bunun gibi güzel hareketlere, spor dünyasının ünlü isimleriyle sürekli olarak çekilen filmlere ve yapılan tüm çağrılara rağmen, ne yazık ki sağduyusunu nefretine kurban etmiş kişilere ulaşılamayabiliyor.
 
İzlanda’da yaşanan olayın en kötü tarafı ise bu terbiyesizliği yapan kişinin bir gazeteci olması. İnsanlara objektif haberler vermesi ve yaptığı yansız haberlerle izleyenlerine doğruları göstermesi gereken bir gazetecinin eline aldığı fırça ile yaptığı hareketi çok yerinde ve doğruymuş gibi göstermesi, o kişi adına gerçekten de utanç verici bir durum. Gerçi sonradan özür bile dilense kırılan vazonun yapıştırılınca eski haline ne kadar döndüğü tartışma konusu.
 
Ayrımcılık yapanların bir süre sonra kendilerinin de hedef tahtasında olabileceğini düşünerek hareket etmesi, empatinin dünya çapında yaygınlaşması, belki de okullara duygudaşlık dersi konulması, öfke nöbetleri giderek artan günümüz toplumunda cepheleşmelerin ve kutuplaşmaların biraz olsun önünü kesebilir.
 
 

Kaynak: