İSTANBUL (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat" soruşturması kapsamında kumpas kurduğu gerekçesiyle 68 sanığın yargılandığı davanın üçüncü duruşmasında, sanık savunmalarının alınmasına devam edildi.
İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu karşısında yapılan duruşmaya, başka davalar kapsamında tutuklu sanıklar Nazmi Ardıç ile Muhammet Kaya'nın da aralarında bulunduğu bir grup sanık ve sanık avukatı katıldı.
Farklı illerdeki cezaevlerinde başka suçlardan tutuklu bulunan bazı sanıklar da Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşma salonuna bağlandı.
Müdahillerden emekli deniz subayı Hüseyin Hançer, Yarbay Ali Tatar'ın eşi Nilüfer Tatar ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) avukatları da duruşmada hazır bulunurken, CHP milletvekilleri Mahmut Tanal ile Turan Aydoğan da duruşmayı takip etti.
Sanık savunmalarının alındığı duruşmada, ilk olarak Hüseyin Koçer dinlenildi. Koçer, 2016'daki meslekten ihraç sürecine kadar birçok görevde bulunduğunu, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığında çalışırken bilgisayar incelemesi, veri inceleme ve değerlendirme alanlarında görev aldığını söyledi.
Hazırladığı raporların hiçbirinde suç unsuru olmadığını savunan sanık Koçer, "Bir doktor hastasını nasıl röntgene gönderirse bizdeki iş de aynen öyleydi. Bize teslim edilen materyalleri inceledim. İnceleme ve değerlendirme raporunu hazırlardık, sonra onaylanır ve savcılığa gönderirdik. Raporlarda hiçbir şeyi değiştiremezsiniz, uluslararası standartlar vardır. Sadece memuriyetimin gereklilikleri olan bana verilmiş işleri yaptım." dedi.
Koçer, soru üzerine "Kafes eylem planı" soruşturmasını anımsadığını ancak içerik olarak hatırlayamadığını, "değerlendirmeci" konumunda görev yaparken evrakta kelime aratmadığını, her evrakı tek tek okuduğunu söyledi.
Mahkeme başkanının, "Bu davalar kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Siz sonradan kendi incelediğiniz dosyalar ile kamuoyuna yansıyan raporlar arasında bir fark olduğunu düşündünüz mü?" sorusuna Koçer, "Bunu görev verilmeden yapmam imkansız. Bu dosyaları raporlayıp savcılığa teslim ettik. Sonradan ben onun bir kopyasını alıp inceleyeyim diye bir durum söz konusu olmaz." yanıtını verdi.
Koçer, bir grup müdahilin avukatı Hüseyin Ersöz'ün, "Kafes eylem planı ile ilgili 2009'da iki rapor hazırlamanızın sebebi nedir? Kafes eylem planını ilk olarak tespit eden siz misiniz? Soruşturma esnasında cumhuriyet savcılarıyla görüştünüz mü?" şeklindeki sorularını, "Devletin güvenliğini etkileyecek belgeler olan dosyalarla ilgili ayrı rapor, başka suçlarla ilgili dosyalarda ayrı rapor hazırladığımız oldu. İşleyiş olarak böyle ama bu dosya özelindeki nedeni hatırlamıyorum. Bu soruşturmalar kapsamında ön inceleme yapmadım. İnceleme ve değerlendirme yaptım. Bizden önce Kafes eylem planının tespit edilip edilmediğini hatırlamıyorum. Aradan çok yıllar geçti. Soruşturma aşamasında savcılarla görüşmedik. Sadece raporlar teslim edildiğinde görüşüldü." diye yanıtladı.
Mahkeme başkanının "Hiç eşinizle, dostunuzla, tanıdığınız biriyle ilgili bilirkişi raporu düzenlediniz mi? Düzenleseydiniz ekleme çıkarma yapar mıydınız?" sorusuna karşılık da Koçer, "Yapmadım, yapmazdım da. Bu bile bile kendimi ateşe atmak olur. Babam bile olsa yapmazdım. Bir rakamı değiştirmek bile raporu değiştirmek olacağı için yapmazdım." dedi.
Duruşmada daha sonra sanık Gökhan Çakıroğlu'nun savunmasına geçildi. Olay tarihinde "Amirallere suikast" dosyasında çalıştığını anlatan Çakıroğlu, bu dava dosyasındaki müdahillerin arama ve teknik takip evrakında imzası bulunmasına ilişkin savunma yaptı.
"Amirallere suikast" dosyasının meslek hayatında hazırladığı ilk rapor olduğunu beyan eden Çakıroğlu, bu soruşturmanın bir ihbarla başladığını, teğmenlerin uyuşturucu madde ticareti yaptıklarının iddia edildiğini bildirdi.
Sanık Çakıroğlu, Oğuz Dağnık'ın, o dönem tutuklu olan Ülkü Öztürk'ün annesiyle yaptığı telefon görüşmesinde, "Ben her zaman beraberdim, bir şey olduysa bana da bir şey olması lazımdı." demesinin şüpheli olduğunu savunarak, "Şimdi bile olsa şüpheli olacağını düşünüyorum. Bunu şüpheli gördüğüm için hakkımda dava açılmış." dedi.
Müdahillerden Ali Seyhur Güçlü'nün yabancı uyruklu olduğunu düşündüğü bir kadınla yaptığı görüşmedeki "Aldın mı bana hap?" sorusundan şüphelendiği ifade eden Çakıroğlu, "İnsanın aklına direkt uyuşturucu geliyor. Bunun mutlaka raporlanması gerekiyordu." diye konuştu.
Çakıroğlu, müdahil Koray Kemiksiz'in bir görüşmesinde karşı tarafın, "Sağa sola gömmedin mi?" demesi üzerine "Ben gömmem abi direkt patlatırım" dediğini savunarak, "Bu cümlenin şakayla söylenmiş olduğu iddia edildi ama bunun kararını verecek olan ben değilim, raporladım." dedi.
Şüphelendiği konuları raporladığını ve hukuk dışı bir işlem yapmadığını, konuşma içeriğinde geçen "sağ ol" ifadesinin "teşekkür ederim" şeklinde raporlanması gibi sehven hatalar yapıldığını belirten Çakıroğlu, "Görüşmelerin tamamının, baştaki ihbar ve sonraki gelişmelerle birlikte suç şüphesi barındırdığını düşünüyorum. Bir kolluk görevlisinin bu görüşmelerle ilgili rapor hazırlamasının soruşturmanın gereği olduğunu söylemek istiyorum. FETÖ ile bir alakam yoktur. Dinleme yapan polislerin başındaki kişi bendim. Dinleme yapanlar, 100 görüşme varsa 80-90'ını eliyorlar, şüphe duyduklarını bize iletiyorlar, biz de süzgeçten geçirip raporluyorduk. Dinleme için uzatma taleplerini görevli memur ve ben paraflıyorduk. Bizim işimize karışılmazdı." diye konuştu.
Çakıroğlu, mahkeme başkanının, "Hangi görüşmenin soruşturmayla alakalı olduğunu anlamak için soruşturmaya hakim olmanız gerekiyordur. Kim size bilgi veriyordu?" sorusuna, "İhbar vardı, üst paraftan gelen bilgi notu vardı, ev aramalarında ele geçen belgeler gibi şeyler ve üst yazılarda bilgiler vardı. Bizim soruşturmayla ilgili bilgimiz bundan ibarettir." yanıtını verdi.
Duruşmaya yarın İstanbul Adliyesinde sanıkların savunmalarının alınmasıyla devam edilecek.
Kaynak: