İstanbul Medeniyet Üniversitesi doktora adaylarından Burçin Gizem Bolat, mülteci kamplarındaki yangınları AA Analiz Masası için değerlendirdi.
***
Göçle ilgili yazılar, genellikle göçün insanlık tarihi kadar eski olmasına yapılan vurguyla başlar. Bu hem klişe hem de oldukça gerçek bir vurgudur. Göç, 2021 yılında da hem ulusal hem de küresel siyasette kendisini unutturmayan bir fenomen olarak gündemde kalmıştır. 2021'in son aylarında Belarus'tan Polonya'ya geçmek için mültecilerin sınıra yürümesi, göç ve mültecilerin yeniden güvenlik şemsiyesi altında değerlendirilmesine ve sınır politikalarının sıklıkla gündeme gelmesine sebep olmuştur. Türkiye açısından değerlendirildiğinde de İzmir’de bulundukları ev ateşe verilen üç Suriyeli gencin ardından yapılan tartışmalar ve açılan soruşturmalar çerçevesinde, mülteciler tekrardan ulusal gündem başlıklarından biri oldu.
- Mülteci kamplarının sayısı ve yoğunluğu artıyor
Mültecilerle ilgili üzerine konuşulması gereken konulardan biri kamp koşullarıdır. Çünkü insan hareketliliğinin giderek yoğunluğunu artırdığı bu dönemde, devletlerin kısıtlayıcı politikaları, mültecilerin kamplarda yaşamayı tercih etmesi ve mülteci statüsü için gerekli resmi süreçlerin yoğunluğu sebebiyle mülteci kamplarının sayısı artış trendinde. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) 2020 verilerine göre, 26 milyonu aşan mülteci nüfusunun yüzde 22’si (6 milyon) kamplarda yaşıyor. Mülteci kamplarının yoğunluğuna örnek olarak, 800 bin kapasitesi bulunmasıyla dünyadaki en büyük mülteci kamplarından biri kabul edilen Bangladeş’teki Kutupalong kampı verilebilir. Bu kamptaki mülteci yoğunluğunun tahayyül edilebilmesi için Washington D.C’den daha kalabalık olmasını belirtmekte yarar var.[1]
İnsan hareketliliğinin artmasına bağlı olarak mülteci kamplarındaki sayıların yükselmesi ise çeşitli sorunları beraberinde getiriyor. Bu noktadan hareketle özellikle mülteci kamplarında sıklıkla yangınlar meydana geliyor. 31 Aralık 2021'de Lübnan’ın Miniyeh şehrinde çoğunlukla Suriyeli mültecilerin kaldığı kampta büyük bir yangın çıktı. Bununla birlikte geçen yıl ocakta İngiltere (Napler Barracks), şubatta İspanya (Nijar), martta Yunanistan (Selanik) ve Bangladeş (Cox’s Bazar), nisanda Irak (Sharya Camp), eylülde Yunanistan (Samos), ekimde İtalya’daki (Castelvetrano) mülteci kampında çeşitli yangınlar meydana geldi. 2020'de eylülde Yunanistan’ın Midilli Adası ve aralıkta Bosna’nın Lipa Kampı’ndaki yangınlar dikkati çekti.[2]
Tabii ki bahsedilen yangınların her biri aynı şiddette ve genişlikte gerçekleşmedi. Ancak Bosna, Yunanistan ve Bangladeş’te meydana gelen yangınlar gerek etkiledikleri insan sayısı gerekse ardında bıraktıkları zayiat açısından önemli. Bosna’daki Lipa kampında Aralık 2020’de çıkan yangınla yaklaşık 1400 kişinin yaşam alanı kül oldu. Avrupa’nın en büyük kampı olarak bilinen Yunanistan’ın Midilli Adası’ndaki Moria kampında Eylül 2020’de çıkan yangın sonucunda 12 binden fazla mültecinin yaşadığı barınma ve sosyal alanlar kullanılamaz hale geldi. Ancak Moria kampında, 3 bin kişilik inşa edilmesine rağmen 20 bin kişinin barındığı belirtilmiştir. Bu sebeple İnsan Hakları İzleme Örgütü için Yunanistan’da araştırma yürüten Eva Cosse, bu yangınların sürpriz olmadığını hatta beklenen bir durum olduğunu belirtti.[3]
Bangladeş’te Myanmar rejiminden kaçan Arakanlı Müslümanların sığındığı Cox’s Bazar mülteci kampında Mart 2021'de çıkan yangın da 45 bin kişinin evsiz kalmasına ve 11 kişinin vefat etmesine sebep oldu. Hatta bu yangında T.C. Sağlık Bakanlığı ve AFAD iş birliğiyle kurulan ağır iklim tipi sahra hastanesi de kullanılamaz hale geldi. Türk yetkililer, yangın sonrası hastanenin onarılmaya başlandığını belirtti.[4] Cox’s Bazar kampında çıkan bu yangın, aslında Bangladeş için şaşırtıcı olmamakla birlikte 2021’in ilk dört ayında çıkan 84 yangından biri oldu. Cox’s Bazar kampında 2020 yılında toplam 82 yangın bildirimi yapıldı. Ancak 2021'in ilk dört ayında bir önceki yılın toplam bildiriminden fazla yangın gerçekleşti. [5]
- Bu yangınlar niye çıkıyor?
Son zamanlarda mülteci hareketlerindeki artışla doğru orantılı olarak mülteci kamplarındaki nüfus yoğunluğu arttı. Bu duruma paralel olarak yangınlar da arttı. Ayrıca mülteci kamplarındaki elverişsiz koşulların yangın sonucunu doğurması da sıklıkla dikkat çekilen bir konu. Bir yıl içinde bir kampta 84 yangın çıkması ya da yoğun mülteci barındıran kampların yangınlarla gündeme gelmesi dikkat çekici bir durum. Avrupa’daki STK’ler kundaklama saldırılarını kabul etmekle birlikte yangınların sayısına dikkat çekerek kundaklama yangınlarının azınlıkta olduğunu belirtiyor.[6] Çünkü mülteci kamplarındaki elverişsiz koşullar, kundaklama ihtimalinin ikinci sırada düşünülmesine yol açıyor. Nitekim Yunanistan’ın Samos Adası’ndaki yangının mültecilerin ısınmak için çadır içinde yaktıkları odunlardan dolayı çıktığı açıklanmıştı. Moria kampındaki yangından sonra etkilenen mültecilerin nakledildiği Kara Tepe kampında ise elektrik sistemi ve kablolarının hatalı kullanımı sonucunda yangınlar çıktığı ifade edildi.
Moria kampındaki yangının ise neden çıktığı halen kesinleşmemekle birlikte kundaklama ihtimali üzerinde duruluyor. Yunanistan’daki ulusal medya kuruluşları, Moria’daki yangını, salgın gerekçesiyle uygulanan karantina önlemlerini protesto amacıyla kampta yaşayan mültecilerin çıkarmış olabileceği ihtimalini ortaya attı.[7] Ancak uluslararası çalışmalara imza atan STK’lerden Sınır Tanımayan Doktorlar içindeki Aurelie Ponthieu, yangının sorumlusu olarak, Yunanistan ve Avrupa’nın yıllardır sürdürdüğü insani acıların ve şiddetin sonucundaki göç politikalarını gösteriyor.[8] Kampı kundaklama sonucu yangın çıkmasına sebep oldukları gerekçesiyle dört mültecinin tutuklanarak 10 yıl hapis cezası aldığı açıklandı.
Fransa’nın Grande-Synthe mülteci kampında 2017'de çıkan yangının ardından göçmenler için gönüllü yardım kuruluşlarından Auberge des Migrants yetkilisi François Guennoc, daha fazla büyük kampların oluşmasına izin vermeyeceklerini açıkladı. Guennoc’un açıklamalarına göre, büyük kamplar, kapsamlı elektrik tesisatı gerektirdiği için yangın olasılığını da artırıyor. Bu sebeple mülteci kamplarının genişlemesinin önüne geçilmesi gerektiği savunuluyor.
- Ne Yapılmalı?
İnsan hareketliliğinin arttığı ve göçün zamansız bir fenomen olduğu defaatle belirtildi. Küresel gelişmeler dikkate alınarak ülkesindeki şiddetten ve savaştan kaçıp başka ülkelere sığınan mülteci sayısının da artış trendinde olduğu vurgulandı.
Kitlesel olarak ya da bireysel mültecilik taleplerindeki sıçrama, devletler üzerindeki resmi mülteci statüsü için başvuru süreçlerini uzatıyor. Bunun akabinde çoğunlukla mültecilerin hedef ülkesi olan ve mültecilik statüsü vermeye mesafeli yaklaşan devletlerin, resmi prosedürleri gerekçe göstererek başvuru sürecindeki mültecileri kamplarda bekletmesi, kısıtlı imkanların aksamasına yol açıyor.
Savaştan ve şiddetten kaçan mülteciler için kamplar, yeni bir mücadele alanı olarak karşımıza çıkıyor. Ancak belirtilmelidir ki göç eden kişi sayılarındaki artışla kamplar, mülteciler için daha kalıcı hale gelecek. Bu sebeple yukarıda da bahsedildiği gibi elverişsiz kamp koşullarının iyileştirilmesi elzem. Mültecilerin ısınmak ya da yemek yapmak için ateş yakmaya ihtiyaç duymayacakları imkanlar geliştirilmeli. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan mültecilerin durumu uluslararası toplum için dikkat çekici olmalı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki göç hareketlerini düzenlemek için 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Deklarasyonu ile kurulan Uluslararası Mülteci Rejimi, yukarıda da bahsedildiği gibi çoğunluğu Avrupa’daki mülteci kamplarında çıkan yangınlar için daha etkin olmalı. Çünkü Bangladeş gibi gelişmekte olan ve kendi vatandaşlarına da sunduğu altyapı imkanlarının yetersiz olduğu ülkelerde çıkan kamp yangınları, uluslararası toplum için şaşırtıcı sayılmıyor. Fakat gelişmiş ülkeler sınıfındaki Avrupa ülkelerinin bu denli temel ihtiyaçlar için altyapı kaynağı ayıramaması, üzerine düşünülmesi gereken bir konu.
Tüm bunlarla birlikte kamplarda yangın güvenliği konusunda altyapı çalışmalarının yapılması ve tedbirlerin alınmasıyla bu konuda uluslararası örgütlerin ve insani yardım kuruluşlarının iş birliği yapması, olası yangın süreci ve sonrasındaki zararların giderilmesi açısından da önemli. Son olarak, çoğunlukla sadece sayılara indirgeyerek lanse edilen mültecilerin birinci kuşak insan haklarındaki yaşam hakkını tehdit edebilecek her türlü uygulamanın önüne geçilmeli.
[Burçin Gizem Bolat, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Doktora Adayı]
KAYNAKÇA
[1] UNHCR, “Refugee Camps”, https://www.unrefugees.org/refugee-facts/camps/
[2] https://www.infomigrants.net/en/post/30853/fires-in-migrant-camps-most-fires-are-caused-by-bad-wiring
[3] https://www.nytimes.com/2020/08/14/world/europe/greece-migrants-abandoning-sea.html
[4] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turkiye-bangladeste-multeci-kampindaki-yanginda-tahrip-olan-sahra-hastanesini-yeniden-insa-ediyor/2195034
[5] https://reliefweb.int/report/bangladesh/rohingya-refugees-fear-another-disaster-waiting-happen-after-84-fires-just-four
[6] https://www.infomigrants.net/en/post/30853/fires-in-migrant-camps-most-fires-are-caused-by-bad-wiring
[7] https://www.dw.com/en/greece-refugee-camp-fire/a-54861061
[8] https://www.doctorswithoutborders.org/what-we-do/news-stories/news/greece-fires-destroy-europes-largest-refugee-camp
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.