İSTANBUL (AA) - Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla, "Askerler emekli olsalar da askerlik mesleğinden tam kopamazlar. Yarı asker, yarı sivildirler. Bundan dolayı da ifade özgürlükleri, sivillere göre olan şartlar altında daha kısıtlı olmak mecburiyetindedir." dedi.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfınca (SETA) "Türkiye'de Darbeler ve Demokratik Siyaset Emekli Amiraller Muhtırası" başlıklı online panel düzenlendi.
Moderatörlüğünü Cem Duran Uzun'un yaptığı panele, Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA araştırmacısı Prof. Dr. Muharrem Kılıç, SETA Hukuk ve İnsan Araştırmaları Direktörlüğü Araştırma Asistanı Mert Hüseyin Akgün konuşmacı olarak katıldı.
Prof. Dr. Atilla Yayla, bazı amirallerin açıklamasına ilişkin değerlendirmede bulunarak, Türkiye'nin bu olayı tarihi bir bağlam içinde değerlendirmek mecburiyetinde olduğunu, bu olay hangi demokraside olsa problem olacağını ama bazı demokrasilerde büyük bir ihtimalle Türkiye'deki kadar yankı uyandırmayacağı ifade etti.
İngiltere veya Amerika'da böyle bir olay vuku bulsaydı bunun ya çok az kimsenin dikkatini çekeceğini ya da bunu söyleyen insanların, söylediklerine pişman edileceğini belirten Prof. Dr. Yayla, "Türkiye gibi bir darbeler ülkesinde, özellikle askeri müdahalelere yoğun bir şekilde maruz kalmış bir iktidar tarafından bu bildirinin önemsenmesi hiç şaşırtıcı değil. Muvazzaf askerler bu tür bir şeyi yayınlasalar doğrudan suç teşkil edecektir ama emekli askerlerin de yayınlaması sıkıntısız değildir. Çünkü bildiriye baktığımız zaman imza koyanların tamamının amiral olduğunu görüyoruz. Bu ister istemez emekli askerlerin, muvazzaf askerler için geçerli ifade özgürlüğü kısıtlamalarına tabi olup olmadığı sorusunu akla getiriyor." dedi.
- "Mesai arkadaşlarına bir mesaj da vermek istemiş olabilirler"
Bu askerlerin bildirisinde dikkati çeken bir çelişkinin söz konusu olduğunu aktaran Prof. Dr. Yayla, "Neredeyse Montrö Sözleşmesi'ni tartışılmaz görmeye yatkınlar ve bunun tartışılmasını dahi istemiyorlar. Kendilerine yönelik eleştirileri de 'ifade özgürlüğümüzü kullanıyoruz' şeklinde cevaplıyorlar. Burada da bir çelişki söz konusudur. Montrö Anlaşması Allah vergisi bir şey değildir. Bir anlaşmadır. Çeşitli taraflar arasında müzakere sonrası ortaya çıkmış bir metindir. Şartlar gerektirdiğinde ve Türkiye için daha iyisi mümkün olduğunda da tabii ki tartışılır." diye konuştu.
Emekli askerlerin askeriye ile her türlü bağının olduğunu, büyük bir ihtimalle askeriyede mesai arkadaşlarının da bulunduğunu dile getirerek, "Bu mesai arkadaşlarına bir mesaj da vermek istemiş olabilirler. Askerler emekli olsalar da askerlik mesleğinden tam kopamazlar. Yarı asker yarı sivildirler. Bundan dolayı da ifade özgürlükleri, sivillere göre olan şartlar altında daha kısıtlı olmak mecburiyetindedir." değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Yayla, AK Parti'nin bildiri karşısında göstermesi gereken sert tepkiyi gösterdiğini ve sonuna kadar haklı olduğunu vurguladı.
- "Kamuoyu nezdinde utanç verici bir şey"
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim üyesi ve SETA araştırmacısı Prof. Dr. Muharrem Kılıç da insan hakları çerçevesinde bildirinin değerlendirmesini yaparak, ne kadar güçlü demokratik siyasal geleneği olursa olsun darbe risk faktörünün her ülke için geçerli olduğunu söyledi.
İnsan hakları ihlalleri açısından bakıldığında bunun ortaya çıkardığı maliyetin çok büyük bir yekun teşkil ettiğini belirten Prof. Dr. Kılıç, "Özellikle bu türden darbe ve bildirilere karşı tepkinin ortaya konmasında da demokratik bir siyasal iklimin tahkim edilmesi konusunda bir kamusal bilinç oluşmalı. Bunu kaleme almak, üstenci bir dille, parmak sallayarak Türk milletine hitap etme hedefiyle kendisine böyle bir misyon biçme noktasındaki bütün girişimler, kamuoyu nezdinde utanç verici bir şey. " dedi.
SETA Hukuk ve İnsan Araştırmaları Direktörlüğü Araştırma Asistanı Mert Hüseyin Akgün de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra gerçekleştirilen reformların, hala büyük bir düzenleme alanının bakir bir şekilde durduğunu gösterdiğini söyledi.
Özellikle 15 Temmuz'dan sonraki bir buçuk yıl içinde sessiz devrim olarak tanımlanabilecek, sivil-asker ilişkilerini Türkiye'deki mevcut konjonktürünü ciddi ölçüde değiştiren önemli düzenlemelerin gerçekleştirildiğini aktaran Akgün, "İlk başta kurumsal yapıya dair değişiklikler var. İkinci olarak personel rejimine dair çok önemli değişiklikler gerçekleştirildi. Üçüncü olarak askeri eğitime dair önemli düzenlemeler yapıldı." dedi.
Kaynak: