Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi, kültürel etkinliklerine hız kesmeden devam ederek "Yazarın Aynası" program serisi kapsamında bu hafta anlamlı bir buluşmaya ev sahipliği yaptı.
TYB Konya Şubesi D. Mehmet Doğan Kütüphanesi’nde gerçekleştirilen, Dr. Faruk Yazar’ın düzenlediği programın bu haftaki konuğu Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Hüseyin Bircan oldu. "Mevlânâ Düşüncesinde Ahlak Felsefeleri" konusunun ele alındığı etkinliğe çok sayıda yazar ile akademisyen katıldı. Programda Mevlânâ’nın eserlerinde yer alan ahlak öğretileri, insanın varlık dünyasındaki yeri ve irade özgürlüğü gibi temel felsefi meseleler derinlemesine irdelendi.
İnsanın Varlık Alemi İçindeki Eşsiz Değeri
Prof. Dr. Hasan Hüseyin Bircan, Mevlânâ’nın insanı nasıl bir cevher olarak konumlandırdığını "Mevlânâ’nın kendi ifadelerine başvuracak olursak; insan bir cevherdir, gök ona arazdır. Her şey ferdir ve her şeyden maksat odur. Bildik İslami algıyı, yani her şeyin Hz. Muhammed’in şahsında insan için yaratıldığı ve yeryüzünün, hatta Allah’ın dışındaki varlıkların en değerli varlığı olarak insan olduğu görüşünü Mevlânâ devam ettirir. Vettiyn-i Suresi 'Biz insanı en güzel şekilde yarattık' ayetini oku ey dost; en değerli inci candır. En güzel surette olan insan, hem arştan hem de düşünceden üstündür. Bu paha biçilmez değerin mahiyetini söyleyecek olsam ben de yanarım, duyan da yanar. Mevlânâ aslında bize şunu söylüyor: Bizim burada konuştuğumuz her şeyin ötesinde bir değeri vardır insanın. İnsana insan desem aşktan utanırım, Tanrıdır bu desem Tanrı’dan korkarım. Böylece insanın, Allah’ın kendi ilahi sırlarını ve ruhundan üflemesini gündeme getirerek, alemin özü olduğu şeklindeki geleneksel algıyı sürdürür." sözleriyle dile getirdi.
Ruh ve Beden Arasındaki Ontolojik Çelişki
İnsanın çift kutuplu yapısını ve bu yapının ahlakla olan bağını anlatan Bircan konuşmasına şöyle devam etti:"Mevlânâ’ya göre insan ikili bir yapıya sahiptir ve bu diğer hiçbir varlıkta olmayan bir özelliktir. İnsanın yarısı bedeni ayıptandır, yarısı canı ve ruhu gayb alemindendir. Can, nefah-i Rabbani, gönül ve düşünce gibi kavramlarla anlattığı insanın özü, onu diğer canlılardan ayıran temel unsurdur. İnsanın vücudunu bir gübre yığınına, bir mezbeleliğe benzetir; eğer onda bir azizlik ve yücelik varsa, bu ondaki padişahın mühründen kaynaklanmaktadır. Ruh bedeni isteklerden ve niteliklerden kurtulabildiği ölçüde asıl mahiyetine yaklaşmış olur. Bu demek değildir ki bedeni tamamen yok sayarız; beden ruhun dayanağıdır ve ruh bedeni kullanarak Tanrı’ya vuslatını gerçekleştirmenin bir aracını bulur. Ancak bu iki yapı arasındaki zıtlığın ortaya çıkardığı gerilim, bir mücadele alanı doğurmaktadır ki işte insanın ahlaklı olma zorunluluğu tam olarak buradan kaynaklanmaktadır."
İrade Hürriyeti ve Ahlaki Sorumluluk
Ahlakın ancak özgür bir iradeyle mümkün olabileceğini savunan Bircan şu ifadeleri kullandı:"İnsan irade ve seçme gücüne sahiptir; kendisine bahşedilen bu güç ile isterse yüceliği isteyebilir, isterse alçaklığına kapı aralayabilir. Mevlânâ irade hürriyetine o kadar çok önem verir ki, İslam düşüncesinde en fazla tartışılan cebir ve kader konularında Mutezile’yi dahi aşan bir özgürlüğü savunur. Şöyle der: 'Biz eğer irademiz yoksa niye suçluya kızıyoruz? Niye bizden bir şey alanı haksızlıkla suçlayıp kavga ediyoruz?' Melek ile insanı birbirinden ayıran 'ihtiyar' yani seçme özgürlüğüdür. İrade bütün canlılarda vardır ancak ihtiyar, yani iyiyi seçme yetisi sadece insana özgüdür. Seçmek sadece insana aittir ve bu konuda Allah bir zorunluluk yüklememektedir. İnsan tamamen özgürdür; bu nedenle ahlak, sonradan kazanılmış bir karakterler bütünü ve erdemler toplamıdır. Eğer insan yaratılışı itibariyle iyi ya da kötü olsaydı, dinlere, edebiyata veya felsefeye gerek kalmazdı."
Gaye Ahlakından Aşk Ahlakına Yolculuk
Mevlânâ’nın ahlak anlayışındaki zirve noktasını "Aşk Ahlakı" olarak niteleyen Bircan şunları söyledi:"Mevlânâ’da iki tür ahlaktan bahsedebiliriz. Birincisi akıl ve nefs çatışması üzerine kurulu olan, gayeci ve mutlulukçu ahlaktır. Bu ahlak, alışkanlıkla elde edilir ve nefsi kontrol altına almayı hedefler. Ancak Mevlânâ ikinci bir ahlak şekli daha ortaya atar ki biz buna 'Aşk Ahlakı' diyoruz. Aşk ahlakı, gayeci ve mutlulukçu ahlakı aşan bir mertebedir. Bu ahlakın asıl amacı fena-fillah, yani Allah’ta yok olmadır. Bunun genel bir kuralı yoktur; her kişinin kendi tecrübesiyle yaşayacağı bir haldir. Tek gayesi, Tanrı’ya vuslatı yegane yol olarak görüp bu seyri sülukta nefsani, sosyolojik veya dünyevi hiçbir engele takılmadan ilerlemektir. Aşk ahlakı aslında bir var olma ve yok olma ahlakıdır. Bu yolda kişi, hiçbir karşılık beklemeksizin kendisini Tanrı’ya adar. Herkes aynı tonda gerçekleştiremese de, Mevlânâ’ya göre her insan kendince bu aşk ahlakına ulaşabilir."
Programın sonunda katılım belgesi ve TYB Konya Şubesi yayınları takdimini Ahmet Köseoğlu, Prof. Dr. Bilal Kuşpınar, Prof. Dr. Mustafa Acar ve Hasip Şenalp gerçekleştirdi. Etkinlik, toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.
Kaynak: Haber Merkezi
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.