Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından tamamlanan 369 tesisin toplu açılış töreninde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;
Bugün artık geleneksel hale getirdiğimiz DSİ tarafından gerçekleştirilen yatırımların toplu açılış töreni vesilesiyle bir aradayız. Açılış programımızla tek seferde toplam yatırım bedeli 53 milyar lirayı bulan projeleri resmen hizmete alıyoruz. Aralarında baraj, içme suyu, toplulaştırma, atık su ve taşkın koruma tesislerinin yer aldığı 369 farklı tesisin 66 ilde yaşayan vatandaşlarımızla birlikte tüm milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Açılışını yaptığımız eserlerimiz içinde özellikle üç tanesi ön plana çıkıyor. Temelden yüksekliği 135 metre olan Mersin Pamukluk Barajı ile toplam 282 milyon metreküp su toplanacak. Projemiz Mersin'in uzun vadeli içme suyu ihtiyacını karşılamanın yanında yıllık 182 bin dekar araziyi suyla buluşturacak. Ayrıca üreticiyi senelik 174 milyon kilovatsaat hidroelektrik enerji ile ekonomiye 1 milyar 920 milyon lira katkı yapacak. Bir diğer önemli projemiz 540 milyon lira yatırım tutarına ve 5 milyon metreküp su kapasitesine sahip Antalya Kapıçay Barajı'dır. Hem yıllık 5 milyon kilovatsaat elektrik üreticek. Hem de 18 bin 700 dekar araziyi sulayacak bu tesisin ekonomiye katkısı 350 milyon lirayı buluyor. Toplam 457 milyon liralık yatırım rakamı ile hayata geçirdiğimiz Kocaeli İhsaniye Barajı'mız da ilçemize yıllık 16 milyon metreküp içme suyu temin edeceğiz. Toplam 1,1 milyar metreküp su toplanacak. İnsanımıza 66 milyon metreküp sağlıklı içme suyu ve kullanma suyu temin edecek. Ülkemiz genelinde 620 bin dekar alan araziyi suyla buluşturacak. Türkiye'nin 66 ilindeki 113 bin dekar araziyi taşkınlardan koruyacak. Türk ekonomisine yıllık bazda 5 milyar lira katkı yapacak 369 tesisimizin her birine aziz milletimize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.
"Mevcutla hiçbir zaman yetinmiyor hizmet halkamızı sürekli büyütüyoruz"
Her zaman söylüyorum biz meydanlarda verdiği sözleri göreve gelince unutanlardan değiliz. Biz seçim döneminde esip gürleyip sonra sesi soluğu çıkmayanlardan da değiliz. Bilakis biz eserleri ile, yatırımlarıyla, projeleriyle konuşan bir hükümetiz. Biz Türkiye'nin 81 ili ve 922 ilçesinin tamamında ayak izi olan bir iktidarız. İşte bugün burada olduğu gibi ülkemizin neresine giderseniz gidin orada hükümetimizin bir eserini, bir hizmetini, bir mührünü mutlaka görürsünüz. Bilhassa tarım, ormancılık ve su alanlarında ülkemizin çehresini değiştiren eserlere imza atmanın bahtiyarlığı içindeyiz. Mevcutla hiçbir zaman yetinmiyor hizmet halkamızı sürekli büyütüyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığımızı Sayın Bakan ve çalışma ekibi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzü, yüklenici firmalarımızı, bu yatırımların ülkemize kazandırılmasına öncülük ettikleri için ayrı ayrı tebrik ediyorum. Bu eserlerin inşasında emeği geçen mühendisinden işçisine her bir kardeşime ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
Dünyada miktar itibarıyla en fazla olan kaynak sudur. Üzerinde yaşadığımız yer kürenin yaklaşık 3'te 2'si suyla kaplıdır. Fakat bu suyun yüzde 97,5'lik kısmı deniz ve okyanuslardaki tarıma ve tüketime uygun olmayan tuzlu sulardan oluşuyor. Yeryüzündeki toplam tatlı su rezervinin ise sadece binde onundan istifade edebilme imkanına sahibiz. Göllerde, rezervuarlarda, nehirlerde ve derelerde bulunan su miktarı kelimenin tam anlamıyla denizde damla mesafesindedir. Su meselesini hem en stratejik ve değerli kaynaklardan biri yapan hem de kıymetinin yeterince bilinmemesine yol açan temel faktör işte budur. Kendi ülkemiz dahil dünyanın pek çok yerinde su adeta sınırsız bir kaynak olarak görülüyor. Bunun tamamen yanlış bir algı olduğunu burada ifade etmek istiyorum.
"Su sadece sınırsız değil aynı zamanda giderek azalan bir kaynaktır"
Suyla ilgili bilmemiz ve hiçbir zaman unutmamamız gereken ilk husus su kaynaklarının sınırsız olmadığıdır. Su sadece sınırsız değil aynı zamanda giderek azalan bir kaynaktır. Hızlı tüketim ve kirliliğin etkileriyle birlikte kullanılabilir temiz su kaynakları maalesef hızla azalıyor. Ayrıca iklim değişikliği, kuraklık, kentleşme ve sanayileşme sebebiyle su kaynakları üzerindeki baskılar da günden güne artıyor. Tabi bir de buna her yıl artan nüfusu eklememiz lazım. Yarım asır önce 4 milyar civarında olan dünya nüfusu bugün 8 milyarın üzerine çıktı. Türkiye ile birlikte tüm dünyada nüfus artarken yeryüzüne düşen yağış miktarında hiçbir değişiklik olmuyor. İklim değişikliği ise en fazla suyumuzu yani hayatımızı tehdit etmektedir.
"Sellerle, fırtınalarla, orman yangınlarıyla daha sık karşılaşmaya başladık"
İklim krizi derinleştikçe su kaynakları kalite ve miktar yönünden olumsuz etkilenmektedir. İklim değişikliğine bağlı olarak tüm dünyada afetlerin sıklığı ve şiddeti de artmaktadır. Dikkat ederseniz son dönemde su baskınlarıyla, sellerle, fırtınalarla, orman yangınlarıyla, kuraklıkla daha sık karşılaşmaya başladık. Özellikle Türkiye'nin de içinde yer aldığı Akdeniz çanağındaki ülkeler iklim değişikliğinin olumsuz yansımalarını daha fazla hissediyor. İki sene önce Marmaris'te ciğerlerimizi yakan orman yangınında 9 bin hektardan fazla alan zarar gördü. Geçen yıl Kastamonu ve Giresun'da can kaybına yol açan çok büyük sel felaketlerine maruz kaldık. Bundan 21 gün önce Ereğli'deki şiddetli fırtına 12 denizcimiz kayboldu. Önceki gün Zonguldak'ta meydana gelen heyelanda yine canımız yandı. İçimizi acıtan bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Şu hakikat ile artık daha fazla yüzleşiyoruz. Tabiattaki düzen her geçen gün bozulmaktadır. Bu bozulmanın temel sebebi de insanın doğayı hoyratça kullanmasıdır. Daha fazla konfor arayışı, daha çok tüketim hırsı kaynakları sınırsızca sömürme ihtirası çevremizde onarılmaz yaralar açmıştır.
"Sıfır emisyon hedefine ulaşıncaya kadar çalışmalarımızı artırarak sürdüreceğiz"
Tüm insanlık olarak suyu, toprağı, havayı, yeşili, ormanı bir emanet değil de mülkü gibi gören anlayışın sebep olduğu zararın bedelini ödüyoruz. Şayet bu konuda erken tedbir almazsak önümüze çıkacak faturanın daha da kabaracağı anlaşılıyor. Türkiye olarak bu anlayışla iklim değişikliği ile mücadele çabalarına aktif destek veriyor, tüm süreçlerde öncü rol üstleniyoruz. Birleşmiş Milletler nezdinde bir marka haline gelen "Sıfır Atık Projemiz ile özellikle toprağın ve suyun en büyük düşmanı olan plastik atıklar sorununa kalıcı çözüm yolları bulmaya çalışıyoruz. İnşallah 2053 yılı itibarıyla net sıfır emisyon hedefine ulaşıncaya kadar çalışmalarımızı artırarak sürdüreceğiz.
"Türkiye su stresi çeken ülkeler gurubundadır"
Su güvencesi aynı zamanda gıda güvencesi demektir. Tarım ve gıda suya en fazla ihtiyaç duyan, suyu en fazla kullanan, suyun vazgeçilmez olduğu iki sektördür. Ülkemizin gıda güvenliğini garanti altına almanın yolu su kaynaklarımızı etkin, verimli ve tasarruflu şekilde kullanmaktan geçiyor. Bu bizim için tercihten öte zorunluluktur. Çünkü biz yaygın kanaatin aksine su zengini bir ülke değiliz. Türkiye kişi başına düşen yıllık 1,3 metreküp kullanılabilir su miktarı ile su stresi çeken ülkeler gurubundadır. Zaten sınırlı olan su kaynaklarımızı Irak ve Suriye gibi komşularımızla da paylaşmak mecburiyetinde kalıyoruz. Suyumuzu komşularımızla paylaşırken adaleti ve hakkaniyeti gözetmenin gayretindeyiz.
Ülkemizin bu konuda ne kadar dengeli, ne kadar sorumlu, ne kadar fedakarhane davrandığı herkes tarafından çok iyi biliniyor. Yıllık ortalama 574 milimetre yağış miktarı ile dünya ortalamasının altında yağış almamıza rağmen bu konuda gereken hassasiyeti sergiliyoruz. Burada şu gerçeğin altını tekrar çizmek istiyorum. Türkiye'nin boşa harcanacak bir damla dahi suyu yoktur. Hele hele su kaynaklarımızı kirletmek, ihanete eş değer bir gaflet halidir. Nerede olursa olsun suyumuzu tükenme sınırına gelmeden korumalı, verimli kullanmalı ve kaynaklarımızı doğru yönetmeliyiz. İstifademize sunulmuş su kaynaklarında bizimle birlikte gelecek nesillerin de hakkının olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. İşte evde, bahçede, tarlada ve günlük hayatımızda alacağımız çok basit tedbirlerle su israfının önüne kolayca geçebiliriz. Suyumuzun yani geleceğimizin parmaklarımızın arasından akıp gitmesine hiçbir vatandaşımızın izin vermeyeceğine inanıyorum. Buradan 85 milyonun her bir ferdini "Bir damla da Sen Ol" parolası ile yürüttüğümüz su verimliliği seferberliğimize destek olmaya katkı vermeye çağırıyorum. Yaz-kış demeden hayatının her safhasında suyu tasarruflu kullanan, suyun kıymetini bilen tüm vatandaşlarıma şimdiden teşekkür ediyorum.
"Aziz milletimizi suyla en iyi şekilde buluşturan politikalara, yatırımlara ağırlık verdik"
Hazreti Mevlana bundan 7,5 asır önce hikmet pınarından süzülen şu sözlerle tü insanlığa seslenmiştir; Akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir. Evet, geleceği görüp tedbir almak akıllı, vizyoner, basiret ve feraset sahibi insanların alameti farikasıdır. Bunun için atalarımız sen işini kış tut bahar çıkarsa bahtına demiştir. Biz de bu tavsiyeleri rehber edinerek 21 yılda her alanda olduğu gibi tarım ve sulama alanında da tarihi nitelikte adımlar attık. Suyu verimli kullanan, doğru yöneten ve su gibi aziz milletimizi suyla en iyi şekilde buluşturan politikalara, yatırımlara ağırlık verdik.
Olağanüstü gayretlerimiz neticesinde su akar Türk bakar sözü tarihe karışmış bunun yerini su akar Türk yapar sözü almıştır. Önümüzdeki dönemde su kaynaklarımız başta olmak üzere Rabbimizin ülkemize bahşettiği imkanlardan en doğru, en hakkaniyetli, en verimli şekilde istifade etmeyi sürdüreceğiz. Ne israf edeceğiz, ne heba edeceğiz, ne de zenginliklerimizin elimizden kayıp gitmesine seyirci kalacağız. Türkiye'nin kaynaklarını Türk milletinin emrine verme gayretlerimizin çevreci maskesi takan marjinaller tarafından engellenmesine müsaade etmeyeceğiz. Herkes bilmelidir ki başka ülkelere hak olan Türkiye'ye lüks değildir. Yeraltı ve yer üstü zenginliklerimizi elbette sorumlu bir anlayış ile ama mutlaka ekonomiye kazandırmamız gerekiyor. Bunun için madenimiz varsa ortaya çıkaracağız. Petrolümüz, doğal gazımız varsa keşfedeceğiz. Su kaynaklarımız varsa bunları farklı alanlarda değerlendireceğiz. Rüzgar ve güneş enerjisinden azami derecede istifade edeceğiz. Türkiye Yüzyılı'nın inşası mücadelemizde ne gerekiyorsa onu yapacak tam bağımsız Türkiye hayalimize gölge düşürmeyeceğiz.
Biz bugüne kadar hamaset değil hep iş ürettik, hizmet ve eser ürettik. Günü kurtarmaya çalışmak yerine 10 yıllık, 20 yıllık, çeyrek ve yarım asırlık projelerle geleceğe mührümüzü vurmaya odaklandık. Hamdolsun bunun olumlu neticelerini de ekonomiden tarıma, turizmden çevreye, istihdamdan ihracata her alanda gördük. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından bugün açıklanan ekim ayına ilişkin iş gücü istatistikleri doğru yolda olduğumuzun işaretidir. Buna göre işsizlik oranı ekim ayında bir önceki aya göre yarım puan azalışla yüzde 8,5'e düştü. İstihdam edilenlerin sayısı ise aynı dönemde bir önceki aya kıyasla 246 bin kişi artarak 31 milyon 835 bin kişiye ulaştı. Bu rakamlarla işsizlik oranında kasım 2012'den beri en düşük seviyeyi yakalamış olduk. Büyüme ve ihracatta zaten çok iyi bir yerdeyiz. Enflasyonun ateşi de düşmeye başladı. Aldığımız tedbirlerin pozitif etkileri piyasada daha fazla hissediliyor. Önümüzdeki aylardan itibaren çok daha iyi oranlarla karşılaşacağız.
Kaynak: Haber Merkezi