ANKARA (AA) - Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, çevre hakkının iklim hakkını içerecek şekilde insan hakkı perspektifi olarak kabul edilmesi ve her ülkede temel metinlere dahil edilmesi gerektiğini bildirdi.
Sağkan, TBB Avukat Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi'nde baro temsilcileri, hukukçular ve yabancı konuklar katılımıyla düzenlenen Çevre, İklim Değişikliği ve Anayasacılık Konferansı'nın açılışındaki konuşmasında, iklim değişikliğinin etkilerinin her geçen gün dünya üzerindeki canlıların hepsi için daha kötüye gittiğini, tahribata uğramamış bölge kalmadığını söyledi.
Dünyanın sıcaklığının, Sanayi Devrimi'nin başladığı günden bu yana 1 derece arttığını belirten Sağkan, iklim değişikliğinin yol açtığı doğa felaketlerinde büyük artış yaşandığını belirtti.
Bugün, çevre ve iklim değişikliği konusundaki durumu "talan", "kırım" ve "iklim kırımı" olarak niteleyen Sağkan, "Bu, insanın doğayı kendisine sunulmuş ve üzerinde sınırsızca tasarrufta bulunabileceği bir ganimet olarak görmesinin yarattığı sonuçtur." dedi.
İklim kırımın ve talanın sebepleri ve faillerinin doğru tespit edilemeden doğru çözümlere ulaşmanın mümkün görünmediğine işaret eden Sağkan, "Bu kırımın sebebi, neoliberal akıl dışılıktır. Sermayenin sınırsız kâr hırsıdır. İnsanı doğayı çevreyi barışı değil, piyasayı tüketimi silahlanmayı savaşı önceleyen politikalardır. Hukukun üstünlüğünü insan haklarını sosyal adaleti ve demokrasiyi değil, kendi iktidarlarını önceleyen popülist hükümetlerdir." değerlendirmesinde bulundu.
Sağkan, çevre sorunlarına ilişkin uluslararası alanda bulunabilen tek çözümün, emisyon ticareti sistemi olduğunu, bu sistemde ülkeler için bir sera gazı kotası belirlendiğini ifade etti.
Kota konusunda ülkeleri şeffaf olmamakla eleştiren Sağkan, şunları söyledi:
"Kuşkusuz hukukun üstünlüğünün, insan hak ve özgürlüklerinin, sosyal adaletin ve demokrasinin egemen kılınması tek başına bu büyük insanlık felaketini engellemez. Ancak bu kavramlar ve mekanizmalar, iklim kırımıyla mücadele ederken elimizdeki en önemli araçlardır. Her şeyden evvel çevre hakkı, iklim hakkını içerecek şekilde kapsamlı bir insan hakkı perspektifi olarak kabul edilmeli, her ülkede temel metinlere dahil edilmelidir."
- "İklim kırımı, Uluslararası Ceza Mahkemesinin konusu olmalı"
İnsan hakları alanında çeşitli uluslararası koruma mekanizmalarının bulunduğuna işaret eden Sağkan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), insan haklarının uygulanması ve hayata geçirilmesi konusunda büyük etki yarattığını belirtti.
İklim kırımlarının veya çevreye verilen zararların cezai yaptırım boyutlarının ise ülkelerin inisiyatiflerine bırakılmış durumda olduğunu aktaran Sağkan, şöyle devam etti:
"Uluslararası Ceza Mahkemesi bileşenlerinin artık iklim kırımının da aynı savaş suçları gibi, soykırım suçları gibi Uluslararası Ceza Mahkemesinin konusu olması gerektiğine ilişkin yoğun bir tartışma içinde olduklarını biliyoruz. Bunun hayata geçirilmesine yönelik çalışmaları da çok ama çok önemli buluyoruz. Burada söz konusu olan kuşkusuz yalnızca çevre hakkının mevzuata dahil edilmesi ve koruma mekanizmalarına tabi kılınması değildir. Çevre hakkı taleplerinin dile getirilmesi ve bu alanda mücadele verenlerin demokratik haklarının korunması, yani ifade özgürlüğü haklarının, toplantı ve gösteri özgürlüğü haklarının, örgütlenme özgürlüğü haklarının korunması, keza bu alanda hem kamuoyu oluşmasını sağlayacak hem de bir denetim mekanizması olarak işlev görecek basın özgürlüğünün güçlendirilmesi, akademik özgürlüklerin önünün açılması da dahil olacak şekilde bir hak perspektifinin geliştirilmesidir."
- "İklim adaleti perspektifi demokratik ve katılımcı mekanizmaları gerektiriyor"
Konuşmasında iklim ve sosyal adalet konusuna da değinen Sağkan, pek çok uluslararası raporda yer aldığı haliyle iklim krizinin yoksulluğu da artırdığını dile getirdi.
İklim adaletini bir sosyal adalet meselesi olarak da görmek gerektiğini kaydeden Sağkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kadın başta olmak üzere çocuklar, yaşlılar, zorunlu göç mağdurları gibi kırılgan grupların iklim değişikliğinin sonuçlarından daha fazla etkilendiği ve etkileneceği öngörülüyor. Öyleyse iklim adaletinin bir toplumsal cinsiyet boyutu olduğu, kırılgan gruplara öncelik verilmesi prensibi içermesi gerektiği de görülmelidir. İklim adaleti perspektifi, demokratik ve katılımcı mekanizmaları gerektiriyor. Yalnızca temel hak ve özgürlüklerin kağıt üzerinde güvence altına alınması yeterli olmuyor. Sosyal, ekonomik ve kültürel hakları da gözeten ve üçüncü kuşak 'dayanışma hakları' olarak adlandırılan hak kategorilerini de göz önünde bulunduran bir insan hakları perspektifine sahip olmak gerekiyor."
Kaynak: