ANKARA (AA) - Ankara Üniversitesi (AÜ) Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar, "Şehitlerimizin manevi hatırasını geçmişte olduğu gibi bugün de yaşatacağız. Ankara Üniversitesi, sosyal bilimler alanında çok güçlü tezleri olan bir üniversite. Ülkemizin haklı olduğu tezleri elbette gündeme getirmek durumundayız." dedi.
AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Ermeni Dili ve Kültürü Anabilim Dalı tarafından "Ermeni Terörü ve Şehit Diplomatlarımız" başlıklı konferans düzenlendi.
Fakültenin Muzaffer Göker Konferans Salonu'ndaki programa, AÜ Rektörü Prof. Dr. Ünüvar, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Levent Kayapınar, Kafkas Dilleri ve Kültürleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Birsen Karaca, eski büyükelçi ve Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Başkanı Alev Kılıç, AVİM analisti Hazel Çağan Elbir, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı.
Programın açılışında konuşan rektör Prof. Dr. Ünüvar, Anadolu topraklarının medeniyetlerin buluşma alanı olduğunu belirterek, farklı kültür ve inançtaki herkesin burada kendisine yaşam alanı bulduğunu söyledi. Anadolu kültür anlayışında kendisinden olamayanı ötekileştirmek ya da yok saymak anlayışının olmadığının altını çizen Ünüvar, bugün de bu anlayışını devam ettiğini dile getirdi.
Birinci Dünya Savaşına kadar Osmanlı himayesinde Ermenilerin barış ve huzur içinde diğer farklı inanç ve kültürdeki topluluklarla iç içe yaşadıklarını hatırlatan Ünüvar, milliyetçilik akımlarının etkisi ve diğer ülkelerin Osmanlı İmparatorluğu'nun iç işlerine müdahale girişimi sonucunda Ermenilerin başka topraklara yerleşmeleri için yönlendirildiklerini anlattı.
O günden bu yana Ermeni tehcirine ilişkin özellikle Batı toplumlarında gerçekleri yansıtmayan politik söylemlerin gündemde tutulmaya çalışıldığına dikkat çeken Ünüvar, şöyle devam etti:
"Batılı ülkelerin parlamentoları her nisan ayında kendilerince bu konuya ilişkin karar alıyor. Biz de diyoruz ki 'Parlamentolar tarihi olaylara ilişkin karar alamaz, burada muhakkak tarihçilerin ve arşivlerin öne çıkması gerekiyor. Arşivlerimiz ortada, buyurun bakın.' Ama her seferinde onlar bundan kaçıyor. Onlar gözünü kapatınca gerçekler yok olmuyor."
Hakikatin her ne olursa olsun elbette bir gün ortaya çıkacağını ve Batı dünyasının da gün gelecek bu gerçekle yüzleşeceğini söyleyen Ünüvar, "ASALA'nın Türk diplomatlarına yönelik suikastları, 1970'lerin başında gündelik haberlerin bir parçası haline gelmişti. Peki bundan bir şey kazandılar mı? Hayır tabii ki de. Şehitlerimizin manevi hatırasını geçmişte olduğu gibi bugün de yaşatacağız. Ankara Üniversitesi, sosyal bilimler alanında çok güçlü tezleri olan bir üniversite. Ülkemizin haklı olduğu tezleri elbette gündeme getirmek durumundayız. Konferansımız da bu kapsamda değerlendirilmelidir." dedi.
- "Şehit diplomatlara ilişkin anıları yeni nesillere taşımak"
DTCF Dekanı Prof. Dr. Kayapınar da konuşmasında, bazı mesleklerin icrasının göründüğünden daha zor olduğunu, bunların başından diplomatlık geldiğini söyledi.
Bir diplomatın kendi ülkesinin temsilciliğini en iyi şekilde yapmak için her türlü çabayı gösterdiğini belirten Kayapınar, bu süreçte canını hiçe sayan Türk diplomatlarının eşsiz bir yere sahip olduğunu kaydetti.
Geçmişte ASALA terör örgütünün her türlü tehdidine rağmen Türk diplomatlarının Türkiye'yi bulundukları ülkelerde temsil etmekten geri durmadıklarını vurgulayan Kayapınar, daha önce olduğu gibi bugün de diplomatların aynı misyonun gereğini yerine getirdiğini aktardı.
Kafkas Dilleri ve Kültürleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Karaca ise Ermeni terör örgütü ASALA'nın, Türk diplomat ve bürokratlarına yönelik saldırılarıyla 1970 ve 1980 kuşağının zihninde derin izler bıraktığını söyledi.
İlk suikast haberinin 27 Ocak 1973'te ABD'nin Kaliforniya eyaletine bağlı Los Angeles şehrinden geldiğini aktaran Karaca, Gürgen Yanıkyan'ın, Başkonsolos Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir'i şehit ettiğini ifade etti.
Karaca, amaçlarının şehit diplomatlara ilişkin anıları yeni nesillere taşımanın yanı sıra Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin daha sağlıklı bir zeminde gelişmesine katkı sağlamak olduğunu kaydetti.
- "Bunlar sadece kayıtlı olanlar"
Konferansta konuşan AVİM Başkanı Kılıç da, Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamasının Ermenilere cesaret verdiğini, isyanlar ve devamındaki terör faaliyetleriyle çok sayıda Türk'ün Ermenilerce şehit edildiğini söyledi.
Ermenilerin, Birinci Dünya Savaşı'nda Ruslar ile hareket ederek Doğu Anadolu'daki Türk halkını yerlerinden etmeye çalıştığını belirten Kılıç, "Ermeni terörüne 1800'lü yıllardan bu yana çok şehit verdik. Sadece Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ermeni terörüne verilen şehit sayısı 500 binin üzerinde. Bunlar sadece kayıtlı olanlar." diye konuştu.
Çarlık Rusyası'nın Birinci Dünya Savaşı'ndan çekilmesiyle Osmanlı ordusunun Kars, Ardahan ve Batum hattında ilerleyerek, buradaki Ermenileri püskürttüğünü anlatan Kılıç, Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmesiyle Ermenilerin, bu sefer işgal kuvvetlerinin himayesinde Doğu Anadolu'da tekrar harekete geçtiklerini söyledi.
Alev Kılıç, şöyle devam etti:
"Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1960'lara kadar Ermenilerin bir hareketi yok. İntikam fikri de kalmamış. 1962'deki Küba krizinin ardından devletler arası siyasette karşılıklı güven ortamı sarsıldı. 1967 yılında Sovyet yönetimi Erivan'da bir soykırım müzesi açılmasını kabul etti. Sovyetlerin Türkiye'yi kontrol altına almaya yönelik çabasıyla Ermenistan, Türkiye'ye karşı soykırım intikamcılığına teşvik edildi. Sovyetler, ABD'deki Ermeniler üzerinde de nüfuz kurma politikası izledi. Bunu sezen ABD yönetimi, kendi ülkesindeki Ermenilerin politikalarını destekledi. ABD'de Türkiye karşıtı Ermeni diasporasının harekete geçmesi o tarihlere rastlıyor. Ermeni terörünün kökü siyasidir. Kışkırtıcısı da Türkiye'ye karşı bu unsurları kullanmak isteyen büyük devletlerdir."
AVİM analisti Hazel Çağan Elbir de, Ermeni isyanları ve Osmanlı dönemindeki Ermeni terörü hakkında bilgi vererek, Ermeni terörünün 1960'ların sonundan itibaren yeni bir sürece girdiğini kaydetti. Elbir, Ermenilerin Türk diplomatlara yönelik suikastlarına dikkat çekti.
Kaynak: