İSTANBUL (AA) -İLYAS KEMALOĞLU- Özellikle 2016'dan itibaren sık sık bir araya gelen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgını nedeniyle uzun bir aradan sonra ilk kez yüz yüze temaslarını Rusya'nın Soçi kentinde 29 Eylül'de gerçekleştirdiler. Dolayısıyla iki liderin gündeminde çok sayıda konu birikti; bunların bir kısmı iki ülke arasındaki ilişkileri ilgilendiren meselelerken, bir kısmını ise küresel ve bölgesel gelişmeler oluşturdu. Her ne kadar pek gündeme getirilmese de bu görüşmenin bir başka önemi daha var: 2021 yılı, Türkiye-Rusya resmi ilişkilerinin tesisinin 100. yılıdır. Öte yandan, Moskova ve Petersburg'un ardından, birçok önemli diplomatik görüşme ve zirveye ev sahipliği yapan Soçi'nin Rus şehirleri arasında giderek artan önemi de burada dikkati çeken bir diğer husus.
Taraflar arasında ticaret, turizm, savunma, enerji ve kültür alanlarındaki iş birliği, bilindiği gibi özellikle 2000'li yıllardan beri artarak devam etmekte. Zaman zaman birtakım sorunlar yaşansa da bu alanlarda önemli bir mesafenin kat edildiğini söylemek mümkün. Bundan dolayı liderler, görüşmelerin basına açık bölümünde bu konuları ele aldılar. 2020'de iki ülke arasındaki ticaret hacmi 20,8 milyar dolar idi. Salgının da etkisiyle 2019'a kıyasla ticaret hacmi yaklaşık yüzde 20 oranında azaldı. Türkiye, Rusya'nın dış ticaret ortakları arasında yedinci sırada yer alıyor. Her iki ülkenin de uzun yıllardır hedeflediği 100 milyar dolarlık seviyeye ulaşmak kısa vadede pek mümkün görünmese de taraflar bu hedefe ulaşmak için çalışmaya devam etme konusunda istekli görünüyorlar. Ayrıca karşılıklı yatırımlar da her geçen yıl artıyor. Türkiye'nin Rusya'daki yatırımları toplam 1,5 milyar dolarken, Rusya'nın Türkiye'deki yatırımları 6 milyar dolar civarında.
Yine salgın dolayısıyla Türkiye'yi ziyaret eden Rusyalı turist sayısında son iki yılda bir düşüş yaşansa da (2019'da 6,8 milyon) 2021'in ilk 9 ayında yaklaşık 2,5 milyon Rusya vatandaşı Türkiye'yi ziyaret etti. Enerji alanındaki iş birliği de tüm hızıyla devam ediyor. Her iki lider de Avrupa'da yaşanan enerji krizine atıfta bulunarak Türk Akımı projesinin ne kadar doğru bir karar olduğunun altını çizdiler. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akkuyu Nükleer Santral inşaatına devam edildiğini, inşaatın zamanında tamamlanacağını belirtti. Yine yalnızca Türk-Rus ilişkilerini değil, uluslararası dengeleri de etkileyen S-400 konusunda da herhangi bir geri adımın atılmayacağı, hatta yeni alımların olabileceği bir kez daha dile getirilmiş oldu. Tüm bu alanlarda gelişen iş birliği hiç şüphesiz iki ülkenin de çıkarına olup aslında bundan 100 yıl önceki durumu da hatırlatıyor. Gerek 20. yüzyılın başında gerekse günümüzde Türkiye ile Rusya'nın yakınlaşmasında her iki ülkenin Batı ile yaşadıkları sorunlar etkin rol oynarken, o tarihte de Türkiye ile Rusya arasında daha çok ekonomi alanındaki iş birliği ön plana çıkmıştı.
Nitekim günümüzde de taraflar arasında çok yönlü iş birliği gelişmesine rağmen her iki ülkenin eskiden beri önem verdiği ve tarih boyunca da mücadele ettiği Kafkasya, Orta Doğu, Orta Asya ve Karadeniz'deki gelişmelere karşı farklı yaklaşımları, farklı siyasetleri söz konusu. Bu da Suriye'den Afganistan'a, Kırım'dan Kafkasya'ya uzanan sorunlarda tarafları karşı karşıya getiriyor. Bunun sebebi ise bir taraftan Moskova'nın özellikle 2000'li yıllardan itibaren daha aktif bir dış politika izleyerek hem eski Sovyet coğrafyasında hem de Sovyetlerin bir zamanlar etkili olduğu coğrafyalarda yeniden nüfuzunu artırması ve Moskova'nın buraları kendi güvenliği açısından bir nevi “kırmızı çizgi” olarak görmesidir. Diğer taraftan Kafkasya, Karadeniz ve Orta Doğu bölgeleri, Türkiye açısından da eskiden beri büyük önem arz eden ve özellikle güvenlik konusunda çıkarlarını gözettiği bölgelerin başında geliyor.
- Zirvede ele alınan konular
Tüm bu sıkıntılı bölgeler ve meselelerin en önemlisi olarak şüphesiz Suriye'deki gelişmeler öne çıkıyor. Nitekim net bir bilgi olmasa da Erdoğan-Putin görüşmesinin de en önemli gündemini muhtemelen Suriye meselesi oluşturdu. Yaklaşık iki hafta önce Suriye'deki rejimin lideri Beşşar Esed'in Moskova'yı ziyaret etmesi ve Rusya hava kuvvetlerinin İdlib'de hava saldırılarına devam etmesi bu tahmini doğruluyor. Bu bağlamda Ankara gerek Rusya'yı gerekse de ABD'yi PYD/YPG terör örgütlerine destek vermekle suçlarken Rus yetkililer, Türkiye'nin daha önceden verdiği sözde durmadığını, bunun da İdlib'de kontrolün sağlanmasını engellediğini, Türkiye'nin muhaliflere destek vermemesi gerektiğini dile getirmekteler. Aslında bu karşılıklı suçlamaların yıllardır sürdürüldüğü ve zaman zaman ilişkilerdeki seyre ve bölgedeki gelişmelere göre yenilenerek gündeme getirildiği görülüyor. Bu bağlamda asıl ilginç olan husus, tarafların zaman zaman yaşanan tüm gerginliklere rağmen bugüne kadar yine de büyük bir çatışmaya girmemeyi başarmalarıdır. Her iki liderin de bölgede barışın Rusya ile Türkiye'ye ve Rus-Türk ilişkilerine bağlı olduğunun altını çizmesi ise tarafların zor da olsa bir şekilde Suriye meselesinde görüşmelere devam edeceklerine, hatta yeniden bir anlaşmaya vardıklarına işaret ediyor. Öyle anlaşılıyor ki 30 Ekim'de Ankara'da yapılacak Bakanlar Kurulu toplantısı ve önümüzdeki haftalarda gerçekleşecek Erdoğan-Biden görüşmesi Suriye'de bundan sonra yaşanacak süreç açısından belirleyici olacak. İki liderin görüşmeyi “çok verimli ve faydalı” şeklinde nitelendirmesi de İdlib'de bir ilerlemenin kaydedilebileceğinin sinyali.
Suriye'den sonra iki ülke arasındaki en sorunlu ikinci konu şüphesiz Kırım meselesidir. Ancak Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, bu konunun Soçi'deki zirvede ele alınmadığını dile getirdi. Rus yetkililer bu açıklamayla, statükonun devamına yönelik siyasi bir mesaj vermek istiyor olabilirler. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmasında Kırım ile ilgili açıklaması üzerine, Rus yetkililer yaptıkları değerlendirmede bir taraftan bu tür açıklamaların Rus-Türk münasebetlerine fayda getirmeyeceğini dile getirirken diğer taraftan da aslında bunun pek bir öneminin olmadığını, mevcut düzenin değişmeyeceğini dile getirdiler. Diğer taraftan Kremlin, Kırım'ın statüsüyle ilgili açıklamalardan ziyade son aylarda Türkiye ile Ukrayna arasında askeri alanda artan iş birliğini yakından takip ediyor. Rus basını da bu iş birliğinden duyulan rahatsızlığı açıkça dile getiriyor. Genel olarak Moskova Türkiye'yi, Ukrayna ve Gürcistan'ı NATO'ya bağlayan bir köprü olarak görüyor. Dolaysıyla Türkiye'nin S-400 alması ve NATO müttefikleriyle arasının bozulması da Moskova tarafından olumlu değerlendirilen gelişmeler.
Azerbaycan-Ermenistan ile Afganistan konuları da Rusya ile Türkiye'nin önem verdiği konular. Bunlar bugün, iki ülke arasında Suriye konusu kadar büyük sorunlara yol açmasa da Türkiye'nin Azerbaycan'la askeri ilişkilerini geliştirmesi, Şuşa'da konsolosluk açması, ortak tatbikatlar düzenlemesi, Moskova'nın bölgede görmek istediği gelişmeler değil. Ermenistan'ın Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek istediğine dair açıklamalar için de Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in Dağlık Karabağ gibi bir yapının olmadığını, buranın Azerbaycan'ın bir parçası olduğunu ve Rus barış güçlerinin çekilmesinden sonra tamamen Azerbaycan'ın kontrolü altında olacağını açıklaması için de aynı şeyi söylemek mümkün. Dolayısıyla görüşmede Vladimir Putin, Türkiye ile görüşmeler yürütmenin zor olmasına rağmen Suriye, Libya ve Karabağ'da mutabakata vardıklarını ve Kafkasya'da barışın Rusya ve Türkiye'nin çabalarıyla sağlandığını belirtse de sorunun tamamen çözülmediğini, bambaşka boyut ve şekillerde yeniden gündeme gelebileceğini ve Ankara ile Moskova'nın da aynı safta olamayabileceğini unutmamak gerekiyor.
- Liderlerin yerinde ve zamanında müdahalesi krizleri önlüyor
Benzer bir durum aslında Afganistan konusu için de söz konusu. ABD'nin bölgeden çekilmesi, ilk bakışta Rusya'nın işine yarıyor gibi görünse de Moskova, terör örgütü olarak gördüğü Taliban'ın ülkede iktidarı ele geçirmesinin Kremlin'in çok önem verdiği Orta Asya'yı istikrarsızlaştırmasına yol açabileceğinden endişe ediyor. Tacikistan ve Türkmenistan gibi cumhuriyetlerde halkın mevcut rejimlerden memnun olmaması gibi faktörler de aslında bölgenin istikrarsızlaşması açısından uygun zemini hazırlıyor. Dolayısıyla Rus yetkililer bir taraftan Orta Asya cumhuriyetleriyle özellikle askeri alanda iş birliğini geliştirirken diğer taraftan da Türkiye ile de bu kaygılarını paylaşıyorlar.
Görüldüğü gibi bir taraftan Türk-Rus ilişkileri çok yönlü gelişir ve iki ülke ticaret, enerji, savunma ve turizm gibi alanlarda birbirlerine bağlı hâle gelirken, diğer taraftan Türkiye'nin çevresinde yaşanan gelişmelerde Rusya ile çıkarlar çatışıyor. Her iki ülkenin ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerde sorunlar yaşıyor olması Türkiye ile Rusya'yı yakınlaştırsa ve Orta Doğu ve Kafkasya'da olduğu gibi birlikte hareket etmelerini sağlasa da Suriye örneğinin de gösterdiği gibi sorunlar tamamen ortadan kalkmıyor. Ancak yeni dönem Türk-Rus ilişkilerinin en önemli ve ilişkiler açısından geleceğe umutla bakmayı sağlayan özelliklerinden biri, bilhassa ilişkilerde sorunların arttığı dönemlerde liderlerin hemen müdahale etmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü ziyareti gibi görüşmelerin gerçekleşmesidir. Rus uzmanların da aslında “mucize” olarak adlandırdıkları şekilde Rusya ile Türkiye'nin sıcak çatışmaya girmemiş olmasında belirleyici olan en büyük faktör de budur; zamanında ve yerinde müdahale. Nitekim her iki liderin dünkü ziyaretin sonunda, yaptıkları görüşmeyle ilgili olumlu değerlendirmelerde bulunmaları, tarafların tüm sorunları masa etrafında çözmeye hazır olduklarını gösteriyor. Zira gerçekten de bölgede barış en çok bu iki ülkeye bağlı ve her ikisinin de çıkarına.
[Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]
Kaynak: