Panelin moderatörlüğünü yapan Altun, içinde yaşanılan çağın belirsizlikler çağı olarak ifade edilebileceğini, bu çağda esas itibarıyla çatışmalar, savaşlar, salgınlar, insani krizler, küresel terörizm, iklim değişikliği ile gıda, enerji ve finans krizi gibi olumsuz pek çok gelişmenin dünyayı tahakküm altına aldığını söyledi.
Altun, bu dönemin bir başka krizinin de hakikat krizi olduğunu belirterek, "Bu yönüyle yaşadığımız dönemi bir taraftan küresel belirsizlik çağı olarak ifade ediyorsak diğer taraftan da hakikat sonrası dönem olarak da ifade edebiliriz. Hakikatin krize girdiği bir dönem olarak da ifade edebiliriz." diye konuştu.
Bu yönüyle bakıldığında, demokratik siyasetin iki imtihanla karşı karşıya olduğunu anlatan Altun, bunlardan birincisinin küresel belirsizlik çağında siyaset, ikincisinin ise "Post-truth (hakikat sonrası)" çağda siyaset olduğunu dile getirdi.
Bu iki durumun da ortaya temel bir zorluk koyduğunu vurgulayan Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birincisi, aydınlanmacı siyaset felsefesinin bugün itibarıyla kodları, konvansiyonları, alışkanlıkları, refleksleri ve hatta kurumları işlevsizleşmiş durumda. Küresel belirsizlik çağında ve hakikat sonrası dönemde aydınlanmacı siyaset felsefesinin geleneksel işleyişi, modern dönemdeki kurumsallaşma tarzının artık çok ciddi şekilde sorgulanmasını gerektiren ulusal, bölgesel ve uluslararası gelişmelerle karşı karşıyayız. İkinci zorluk ise modern müzakere ve kamusal alan fikrinin teorisinin giderek gettolaşma, kutuplaşma ve ırkçılığın saldırısıyla birlikte işlevsiz hale geldiğini görüyoruz. Hem küresel belirsizlik ortamı hem hakikat sonrası dönemin etkisiyle beraber esas itibarıyla burada ifade etmemiz gerekir ki modern siyaset, uluslararası alanda bir krizle karşı karşıyadır. Bu anlamda bu forumun her şeyden önce düzenlenme amacı, bu krizin aşılmasına uluslararası alanda bir katkıda bulunmaktır. Modern siyaset bir krizdedir. Zira demos, modern demokrasinin merkezinde yer alan ana özne bir seri manipülasyon saldırısıyla karşı karşıyadır."
"Dijitalleşme sonrasında hakikati siyasal bir değer olarak göremez durumdayız"
Dijitalleşmenin bir yandan bilgiye erişim imkanlarını çoğalttığını ve bu yönüyle de demokratik kültüre katkı sunduğunu belirten Altun, "Fakat öte yandan hakikati, gerçeği ve tutarlılığı dijitalleşme sonrasında bir siyasal değer olarak göremez hale gelmiş durumdayız. Dijitalleşmeyle beraber siyasal alanda, toplumsal alanda yankı odası metaforunda olduğu gibi insanlar dijital mecralarda, siber uzamlarda kendi seslerini, kendilerine benzeyenlerin seslerini duymakla yetinmekteler. Yine sahte kimliklenmeler, gizli hesaplar, toplumsal travmalar büyütürken kutuplaşmaları da derinleştiriyor." ifadelerini kullandı.
Altun, klasik modernlik çağında liberallerin medyayı 4. kuvvet olarak siyaseti denetleyen bir aygıt, kurum olarak ele aldığını ancak pratikte tarihsel gelişmeler söz konusu olduğunda medyanın bazen bir iktidar aygıtına, bazen de iktidar mücadelesinin bir aparatına dönüştüğünü anlattı.
Fahrettin Altun, forumda "Dijitalleşmeyle beraber peki medya nasıl dönüştü? Medya ve siyaset ilişkisi bu anlamda değişti mi? Bu ilişki demokratik siyaset namına nasıl yeniden düzenlenebilir?" soruları başta olmak üzere birçok kritik meselenin ele alınacağını dile getirdi.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, sözlerini "Demokratik bir siyaset için dezenformasyondan arınmış bir kamusal alana ihtiyacımız vardır. Zira bu alan, aynı zamanda doğru bilgi ile vatandaşların demokratik siyasete katılımının önünü açan bir unsurdur. Bu nedenle hakikat temelli bir iletişim, demokratik siyasetin olmazsa olmazıdır. Aksi demokrasi düşmanlığıdır, aksi siyaset düşmanlığıdır, aksi vesayetin tahkim olunmasıdır. Bu noktada baktığınızda uluslararası alanda da bölgesel alanda da ulusal alanda da bu tür yaklaşımlar ne yazık ki barışa değil, istikrarsızlığa hizmet etmişlerdir." diyerek tamamladı.
"Dezenformasyon konusunun hukuki bir yapısının olması gerekir"
Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zakir Avşar, paneldeki konuşmasında dezenformasyon konusuna değindi.
Irkçılıkla mücadelede dezenformasyonun bir evrensel sorun olduğunu belirten Avşar, "Yasal bir altyapıyı ortaya koymazsanız bununla nasıl mücadele edeceksiniz? Dezenformasyon konusu bugün artık çok önemli bir noktaya geldi. Etik kurallar artık yetmiyor. Dezenformasyonla mücadeleyi tek başına etikle düzenleyemeyiz. Mutlak surette bunun hukuki bir yapısının olması gerekiyor. Hukuki yapıyı sağlayamazsak, bu düzenlemeleri gerçekleştiremezsek bu sefer karşımızda temel hak olarak insan haklarını, bir hakkın kullanımını temin edemeyiz. Bu hakların kullanımının temini için devletlerin yükümlülüklerinden bir tanesi de bu yasal altyapıların oluşturulmasıdır." şeklinde konuştu.
SOAS Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. İdil Osman da "Küresel Medya ve İletişim, Göç ve Medya" başlıklı konuşmasında aşırıcı bir siyaset ve çok popülist bir yaklaşımın ortaya çıkmaya başladığını söyledi.
Aşırıcı siyasetin medya aracılığıyla ana akım haline geldiğini belirten Osman, "Suriye göçmen krizi 2015'te başladı. İlk başladığında çok kısa bir süre daha sempatik, bu göçmenleri anlayan, daha anlayışlı doğru bir argüman vardı fakat çok kısa süre içerisinde bu dil tam tersine döndü. 'Gerçekten böyle mi?' diye eleştirel şekilde bakılmaya ve göçmenle mülteci arasında da bir çizgi çizilmeye başlandı. Almanya, İskandinav ülkeleri, İngiltere gibi ülkelerde ilk başta yaratılan öykü değişti hatta düşmansı bir anlatıya dönüştü." değerlendirmesini yaptı.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cüneyt Yüksel de dijital medyanın dezenformasyon ve terörist amaçlarla kullanılmasıyla mücadelede hukuk ve demokrasi zemininde kalarak halka doğru ve güvenilir bilgi verilmesinin önemli olduğunu söyledi.
Yüksel, esas meselenin, devletlerin dezenformasyon ve terörist içerikle mücadele etme yükümlülüğü ile insan haklarına saygı yükümlülüğü arasında kurulan denge ve ayrım olduğunu vurgulayarak, "İnternet ve sosyal medya çok büyük fırsatlar sundu. Hayat standartlarını yükseltti, insanın yaşamını dönüştürdü, geniş ekonomik imkanlar sundu. Politik, ekonomik ve bilgi boyutunda değişimlere yol açtı. Ayrıca dijital medyanın insan haklarının uygulanmasında da dönüştürücü bir boyutu mevcut. Günümüzde internet ve sosyal medya kullanımının pek çok olumlu etkisi olsa da bu platformların terörist gruplar tarafından propaganda ve kışkırtma amaçlı kullanıldığını da görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.