ANKARA (AA) - AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Pek çok kesim sadece krizin bir tarafına seslenebilirken, bir tek Türkiye krizin iki tarafına da yani hem Ukrayna tarafında hem Rusya tarafında olumlu karşılanan mesajları ve iradeyi ortaya koyabiliyor." dedi.
Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uluslararası siyasetin gündeminde ve merkezinde olan Ukrayna merkezli krizle ilgili nasıl bir diplomasi yürüttüğünü herkesin gördüğünü belirten Çelik, bu çerçevede Erdoğan'ın verdiği mesajların dünyada güçlü bir şekilde karşılık bulduğunu söyledi.
"Pek çok kesim sadece krizin bir tarafına seslenebilirken, bir tek Türkiye krizin iki tarafına da yani hem Ukrayna tarafında hem Rusya tarafında olumlu karşılanan mesajları ve iradeyi ortaya koyabiliyor." diyen Çelik, zaman zaman Türkiye'nin izole olduğu, Türkiye'nin dış politikada etkisiz olduğu ile ilgili temelsiz yaklaşımlara verilebilecek en güçlü cevaplardan birinin bu olduğunu ifade etti. Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dünyanın en önemli ülkeleri sadece bu krizin bir tarafına hitap edebilen bir yaklaşım ortaya koyabiliyorlar. Ama Cumhurbaşkanımız krizin her iki tarafına da hitap edebilen, krizin her iki tarafı tarafından da memnuniyetle karşılanan bir yaklaşım ortaya koyabiliyor. Tabii ki Karadeniz'de, bölgede yeni bir çatışma istememe, bu savaşların geride bırakılması iradesinin Cumhurbaşkanımız tarafından dillendirilmesi fevkalade önemlidir. Yeni bir krizi, yeni bir savaşı bölgemiz hiçbir şekilde kaldırmayacaktır. Bu bir domino taşı etkisiyle başka krizleri de etkileyecektir. Ama bu çerçevede herkesin bilmesi gereken bir şey de Türkiye'nin burada ortaya koyduğu barışçıl rolü, diplomatik müzakereyi öne çıkaran rolün aslında her krizin tarafları için ne kadar kıymetli olduğudur."
- "AB, Balkanlar'daki krizler karşısında da sadece seyirci durumunda"
Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Avrupa Birliği (AB) büyükelçileri ile bir araya geldiği yemekteki mesajlarına da değinerek, Erdoğan'ın AB'nin stratejik öncelik olduğunun altını çizdiğini, fakat AB'nin en temel konularda, örneğin göçmen meselesi başta olmak üzere aynı şekilde Türkiye'nin AB üyelik sürecinin işletilmesi konusunda ne derece vizyonsuz bir durumda kaldığını net bir şekilde tanımladığını aktardı.
AB'nin aslında Türkiye'yi sık sık Göçmen Anlaşması'na uymaya davet ettiğini dile getiren Çelik, şunları söyledi:
"Ama net olan bir şey var. AB, bu anlaşmanın bir tek Göçmen Anlaşması'yla ilgili kısmını ele alıyor. Üstelik Türkiye'ye yapması gereken ödemeleri yapmayarak adil yük paylaşımı gerçekleştirmeyerek önemsediği tek o maddeyi de yerli yerince hayata geçiremiyor. Ama onun dışında anlaşmada yer alan fasılların açılması maddesini, yeniden yerleştirme maddesini, üst düzey mekanizmaların geliştirilmesi, üst düzey diyaloğun artırılması maddelerini AB ihlal ediyor. Dolayısıyla Türkiye'yi çeşitli krizlerde anlaşmaya, sadakate çağıranlar, aslında anlaşmanın bir bütün olduğunu, bütün boyutlarıyla ele alınması gerektiğini sürekli olarak, sistematik olarak görmezden gelmeye devam ediyorlar."
AB'nin hiçbir şekilde Türkiye'ye zor zamanlarda demokratik açıdan yanında olan bir iradeyle yaklaşmadığını ifade eden Çelik, "Örneğin Türkiye'yi en çok yargıladıkları, değerlendirdikleri konu yargı bağımsızlığıyla ilgili konu. Enteresandır, Türkiye'yi en çok yargı bağımsızlığıyla ilgili konularda eleştirirken, 15 Temmuz'daki darbe girişiminden sonra, benim AB Bakanlığı dönemimdi, o zaman ilk kestikleri yardım, Türkiye ile yargısal iş birliği konusundaki yardımları kestiler. Dolayısıyla buradaki çifte standart meselesi değil sadece burada ciddi bir samimiyetsizliğin ortaya çıktığı görülüyor." dedi.
AB'nin Balkanlar'daki krizler karşısında da sadece seyirci durumunda olduğunu ifade eden Çelik, Avrupa'nın doğusunda krizin ortaya çıkmaması için en yoğun gayretin Türkiye tarafından, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gösterildiğini belirtti.
AB'nin Ukrayna meselesinde de yüksek perdeden sözler söylediğini dile getiren Çelik, ama krizin çözümü konusunda herhangi bir mekanizmanın kurulmasına öncülük edemediğini vurguladı. Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla her zaman söylediğimiz gibi aslında Türkiye 100 yıllık demokrasisi ile aynı zamanda güçlü bir Avrupa devleti olarak aslında AB'ye çok büyük bir vizyon katabilir, AB'den Cumhurbaşkanımızın deyişiyle yük alabilirdi ama bunu değerlendiremediler. Dolayısıyla bu sıkışmışlık içerisinde bir kere daha Ukrayna krizinde görüldüğü gibi AB, Türkiye ile ciddi bir şekilde bu müzakereleri yürütmemenin Türkiye'yi AB'ye almamanın aslında küresel bedellerini de bu şekilde ödemektedir."
- "Sembolik bir örneği"
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kıbrıs konusunda yapılan bu çifte standarda da güçlü cevaplar verdiğini belirterek, artık herkesin gördüğü gibi Rumların sürekli olarak müzakere masası açarak aynı konuları tekrar etmek şeklindeki yaklaşımlarının hiçbir kıymeti harbiyesinin kalmadığını vurguladı.
"En makul çözümün iki devletli çözüm olduğunu açık ve seçik bir şekilde söylüyoruz ve aslında aklı başında herkes de bunu bu şekilde kabul ediyor." diyen Çelik, "Buna da AB yine Kıbrıs Türkleri'ne karşı bu çifte standardı sürdürmeye devam ediyor. Kendi yaptıkları hatanın bedelini Kıbrıs Türkleri'ne ödetmeye kalkıyorlar. Güney Kıbrıs'ı tek taraflı olarak üyeliğe almaları aslında bütün bu sorunların başıdır. Bunun karşısında kendi hatalarını telafi etmek için Türkiye'den ya da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden bir taviz beklemelerinin hiçbir manası yoktur. Bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Doğu Akdeniz'de ve Ege'de ortaya koyulan irade, yani Mavi Vatanımızda ortaya koyulan irade, çok temel bir iradedir, bundan asla vazgeçilmeyecektir." ifadelerini kullandı.
Çelik, şunları kaydetti:
"En son Rum kesiminin PKK/PYD terör örgütünün bir ofisini açması ise Avrupa Birliği topraklarının terör örgütleri için güvenli bir yuva haline getirilmesinin sembolik bir örneğini oluşturmaktadır. Bu derece cüretkar bir biçimde teröre destek verilmesi, hiçbir şekilde kabul edilmeyecek, hiçbir şekilde mantıklı bir mazerete sokulamayacak bir meseledir. Burada hem Türkiye hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kendi yolunda yürüyor, kendi iradesi ile yürüyor. Ne Ege'de ne Doğu Akdeniz'de Mavi Vatan'ın herhangi bir bölümünde hiçbir şekilde bir tavizin verilmesi asla ve kata söz konusu olmayacaktır."
Çelik, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan seçimlerde, 50 sandalye için 403 dolayında adayın yarıştığını belirterek, "Bu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin demokrasinin geldiği yeri göstermesi bakımından son derece önemlidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, egemen bir devlet olarak demokrasisine sahip çıkıyor, kendi gündemine hakimdir, işleyen bir demokrasi ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti burada yoluna devam etmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
- "Korkunç bir tablo var burada"
Ömer Çelik, Diyarbakır anneleri ile ilgili gündemi her zaman takip ettiklerini, dağa kaçırılan çocukların istatistiklerine baktıklarını dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:
"Gerçekten korkunç bir tablo var burada. Bunların çoğu 18 yaşından, 15 yaşından küçük. Bunların üçte biri kimi zaman çeşitli dönemleri alırsak, yarısı kız çocuğu. Küçük çocuklar bunlar. Daha da ilerisi bazıları engelli, görme engelli olan ve başka tür engelleri olan çocuklar. Aslında terörün ne kadar acımasız bir yüzü olduğunu Türkiye'deki en ufak olayda, o olayı çarpıtarak sesi çıkanların terör örgütünün insan haklarını, çocuk haklarını bu şekilde ihlal etmesi karşısında sessiz kalmasının aslında nasıl vicdansız bir strateji olduğunu, nasıl iki yüzlü bir strateji olduğunu net gösteren unsurlardan bir tanesi bu. Bu bakımdan Türkiye'nin terörle mücadelesi, dünyanın en meşru mücadelelerinden biridir."
Türkiye'nin bu mücadelesine destek vermenin, demokratik bir perspektif açısından zorunlu olduğunu ama halen müttefiklerin dünyanın önemli ülkelerinin DEAŞ terör örgütüne karşı PYD'yi PKK'yı desteklemek adına bu şekilde bir çifte standardı sürdürdüğünü bildiklerini söyleyen Çelik, şunları kaydetti:
"Afganistan'da geçmişte yaptıkları hatayı burada da yapıyorlar. Afganistan'da da geçmişte çeşitli ülkeler, çeşitli zaman dilimlerinde kendilerine bir siyasal hakimiyet alanı açmak için vekalet savaşları yürüttüler. Bu vekalet savaşlarını yürütürken bir terör örgütünü, bir başka terör örgütüne karşı kullandılar ya da oradaki normal halka karşı birtakım halk hareketlerine karşı terör örgütlerini kullanmak şeklinde kendi projelerini gerçekleştirmeye çalışan birtakım vekalet savaşlarına imza attılar. Tüm bunlara baktığınızda esasında maalesef bundan ders alınmadığını, bu şekilde kullananların hepsi birbirine zıt ülkeler, her biri Afganistan'da hezimete uğradı. Ama maalesef bu stratejiyi şimdi de bu şekilde gerçekleştirmeye devam ediyorlar. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bir terör örgütünü bir başka terör örgütüne karşı kullanmaya çalışanlar, geçmişte yaşadıklarını bir daha yaşamaktan başka bir şey ile karşılaşmayacaklar, hiçbir şekilde meşru, etkili, teröre karşı anlam ifade eden bir sonuç almayacaklar."
- "İfade hürriyetiyle bir ilgisi yoktur"
Çelik, dünyanın çeşitli yerlerinde, aşırı sağcıların, faşistlerin Türkiye ve İslam düşmanlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı ürettiği nefret suçu ve nefret siyasetini Türkiye'nin içerisinde de son zamanlarda sıkça görmeye başladıklarını söyledi.
Ömer Çelik, şöyle konuştu:
"En son gazeteci sıfatı taşıyan Sedef Kabaş adlı kişinin yaptığı şey, hiçbir şekilde kabul edilemeyecek ahlaksız bir davranış biçimidir. Cumhurbaşkanımızın şahsına, Cumhurbaşkanlığı makamına dönük bu ifadelerin kullanılması başlı başına bir ahlak yoksunluğu, bir pespayeliktir. Bunun hiçbir şekilde fikir hürriyeti, ifade hürriyeti ile bir ilgisi yoktur. Eğer birisi buna fikir hürriyeti ya da ifade hürriyeti diyorsa, milletin evi olan seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın millete hizmet mekanı olan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne, birisinin edepsizce 'ahır' demesini meşru gören birisi varsa ifade hürriyetinden hiçbir şey anlamamıştır. Bu, millete hakarettir, milli iradeye hakarettir. Milletin verdiği oylarla seçtiği Cumhurbaşkanlığı makamına hakarettir, devlet başkanlığına, devletin başına hakarettir.
Dolayısıyla burada iki husus söz konusudur. Birisi Cumhurbaşkanımızın şahsına dönük olarak asla kabul edilemeyecek bu tecavüzkar yaklaşım, bu ahlaksız yaklaşım, aynı zamanda da milletin ortak iradesini, devletin iradesini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamına dönük olarak ortaya koyulan yaklaşım. Şimdi muhalefet, demokrasi için zorunludur. Keşke çok kaliteli muhalefetimiz olsa, çok vizyoner muhalefetimiz olsa bu demokrasimizin standardını yükseltir ama hakaretle muhalefeti birbirine karıştırmak, hakaret edene tavır alındığı zaman 'Muhalifler susturuluyor' gibi bir yaklaşım ortaya koymak doğrusunu söylemek gerekirse, fikir hürriyetini ifade hürriyetini istismar etmekten onu temel unsurlarından boşandırmaktan başka hiçbir şeye yaramaz."
Her bir vatandaşımızdan istirham ediyorum, Cumhurbaşkanımızın şahsına Cumhurbaşkanlığı makamına dönük olarak söylenen bu sözleri meşru görenlere şunu sormak lazım: 'Aynı sözler, sizin siyasi liderlerinize söylense, sizin benimsediğimiz partilerin genel merkezlerine söylense bunu makul kabul eder misiniz? Çalıştığınız kuruma söylense, içinde bulunduğunuz çalışma ortamlarına söylense bunu kabul eder misiniz?' Bu asla kabul edilemeyecek, kabul edenin ifade hürriyetinden, fikir hürriyetinden hiçbir şey anlamadığını gösteren bir davranıştır."
Çelik, teşkilatlarının, vatandaşların, Türkiye'nin her tarafında, Cumhurbaşkanına ve Cumhurbaşkanlığı makamına dönük bu ahlaksız yaklaşım karşısında suç duyurusunda bulunduğunu, demokratik haklarını kullandığını belirterek, "Bu zorlu ortamda, kar varken, ulaşımla ilgili sıkıntılar varken hava bu kadar soğukken bu demokratik iradeye sahip çıkan tüm vatandaşlarımıza, tüm teşkilat mensuplarımıza buradan sevgilerimizi, saygılarımızı iletiyoruz. Teşekkürlerimizi sunuyoruz." diye konuştu.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, şunları kaydetti:
"AK Parti bu konularda hukuki ve siyasi olarak mücadelesini en kararlı biçimde sürdürecektir. Hakaret siyasetine de nefret siyasetine de asla geçit vermeyeceğiz. Ama burada herkesin bilmesi gereken bir şey var. Bu şekilde nefret suçlarının bu kadar kolay işlenebilmesi aslında nefret siyasetinin himayesi yüzünden oluyor. Birileri nefret siyaseti vasıtasıyla bunları himaye etmeseler, bunların arkasında siyasi irade koymasalar, bu olaylar gerçekleştiğinde kınamak yerine siyasi şemsiye oluşturmasalar, aslında bu nefret söylemi daha da gerilemiş olacak ama nefret siyaseti, nefret söylemine sponsorluk yaptığı için maalesef bunlarla karşı karşıya kalınabiliyor. Biz her zaman olduğu gibi bu konularda kararlı bir mücadeleyi sürdüreceğimizi bir kere daha net bir şekilde beyan ediyoruz."
(Sürecek)
Kaynak: