TBMM (AA) - Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, "İkinci döneme 5 bin ana sınıfını yetiştireceğiz ve 5 yaştaki yüzde 78 olan okullaşma oranını yüzde 85'e çıkartacağız. 2022 yılının sonunda 3 bin anaokulunu 40 bin de ana sınıfını yapabilecek durumdayız." dedi.
Özer, MEB'in 2022 yılı bütçesinin TBMM Plan Bütçe Komisyonu'ndaki görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
Son 20 yılda eğitimdeki büyümenin yeterince takdir edilmediğini düşündüğünü belirten Özer, ortaöğretim seviyesindeki okullaşma oranının 2002'den bu yana yüzde 44'ten yüzde 88'e yükseldiğini söyledi.
Özer, eğitimde kitleselleşme yaşandığı zaman sadece okullaşma oranının artmadığını, aynı zamanda öğretmen başına düşen öğrenci sayısının da azaldığını ifade ederek, "Elbette değerlendirmeler yapılırken zamanda nasıl ilerlediğinize, ne kadar iyileştirmeler yapıldığına vurguda bulunmanız gerektiği gibi eksikliklere de vurguda bulunmanız gerekiyor. Ama sadece eksikliklere vurgu yapmamızın bu dönemde yapılan ciddi yatırımların, eğitimde kitleselleşmenin hakkını yemeye karşılık geldiğini düşünüyorum." diye konuştu.
2002'de yüzde 14 olan yükseköğretimdeki okullaşma oranının bugün yüzde 44'e çıktığına işaret eden Özer, "Eğer şu anda kötü olarak değerlendirdiğimiz, kalitesiyle ilgili sorunları olduğunu varsaydığımız üniversiteler olmasaydı net okullaşma oranının yüzde 44'e çıkması mümkün değildi." dedi.
- "OECD'de öğretmen başına düşen öğrenci sayısını yakalama durumuna geldik"
Mahmut Özer, kalitenin sürekli iyileştirme kültürüyle ilgili bir süreç olduğunu dile getirerek Türkiye'nin ilk defa OECD ortalamalarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısını yakalama durumuna geldiğini söyledi.
Uluslararası göstergelerde bile mutabakat sağlayamadıklarını ifade eden Özer, "Çok hayretler içerisindeyim. TIMSS'te, PISA'daki iyileştirmeleri takdir etmekten neden aciziz anlayabilmiş değilim. Sanki 2002'den önce TIMSS'te tepedeydik de sonra da son 20 yılda düşmeye başladık. Hayır, böyle bir şey yok. Türkiye 1999'dan beri 4. ve 8. sınıftaki matematik ve fen okuryazarlığında puanlarını sürekli artırmıştır ve 2019 TIMSS sonuçlarında TIMSS'e katılan ülkelerin içerisinde sıralamasını yükselttiği gibi, ilk kez 500 ortalamasının üzerine çıkmıştır. PISA da aynı şekilde." bilgisini paylaştı.
- Okul öncesi eğitime yönelik çalışmalar
Özer, MEB'in 2022 bütçe teklifinde ağırlık verilecek konuların çok net şekilde paylaşıldığını vurgulayarak, "Şu anda Türkiye'nin eğitim sistemindeki en kritik kök problemi, okullar arası başarı farkıdır. Bunu inkar etmiyoruz. PISA'da ortaya çıkan okullar arası başarı farkının kaynağı liselerde değil, okul öncesinden başlayan bir farktır." değerlendirmesini yaptı.
Okul öncesi eğitime erişimin ilkokuldaki hazır bulunuşluğu ve farklılığı doğrudan etkileyen en önemli parametre olduğunun altını çizen Özer, eğitimde fırsat eşitliğini artırmayla ilgili birinci ağırlık verecekleri çalışmanın okul öncesi eğitime erişim olduğunu bildirdi.
Özer, yüzde 14 düzeyinde olan 3 yaş grubundaki okullaşma oranını yüzde 50'ye, yüzde 35 olan 4 yaş grubundaki okullaşma oranını yüzde 70'e ve yüzde 78 olan 5 yaşındaki okullaşma oranını yüzde 100'e çıkartmak istediklerini anlatarak şöyle devam etti:
"Ama şunu hiçbir zaman ifade etmedim ben, 'Milli Eğitim Bakanlığı olarak 5 yaşı zorunlu yapacağız diye hiçbir ifadem olmadı. Biliyorsunuz Meclisin takdirindedir yasa çıkartmak. Meclis takdir eder, çıkartır, biz bununla ilgili gerekli her türlü hazırlığı yaparız. Biraz önce bazı vekillerimiz bunların retorik olduğunu, somut adımların nasıl atılıp atılmayacağıyla ilgili örneklerden bahsetti. Ben konuşmamda bahsettim. İkinci döneme 5 bin ana sınıfını yetiştireceğiz ve 5 yaştaki yüzde 78 olan okullaşma oranını yüzde 85'e çıkartacağız. 2022 yılının sonunda 3 bin anaokulunu 40 bin de ana sınıfını yapabilecek durumdayız. 2022 bütçesinin tamamını buna göre şekillendirdik. Bununla ilgili hiçbir sorunumuz bulunmamaktadır."
- "Okullar arası imkan farklılıklarını azaltmaya çalışacağız"
Okullar arası imkan farklılıklarını azaltmaya çalışacaklarını belirten Özer, bu kapsamda tüm okullara kütüphane yapılacağını, laboratuvarların altyapısını eşitleyeceklerini ve spor tesisleriyle ilgili ciddi bir farklılık oluşturacaklarını kaydetti.
Özer, eğitim sisteminin performansını belirleyen en önemli insan kaynağının öğretmenlerin olduğunun altını çizerek, tüm öğretmenlere mesleki gelişim, kişisel gelişim ve liderlik eğitimiyle ilgili her türlü desteği vereceklerini söyledi.
Mesleki eğitimin bir ülkenin ekonomik kalkınmasındaki en önemli kritik eğitimlerden biri olduğunu belirten Özer şöyle konuştu:
"Mesleki eğitimin güçlenmesi, birilerinin yükseköğretime erişimini kolaylaştırmak için kullanılması gereken bir enstrüman değildir. Üniversite girişinde yığılmayı önlemek, bazı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını göndermek için yapılması gereken bir rehberlik yönetimi de değildir. Mesleki eğitimin tam tersine kaliteli, öğrencilerin gitmek için bir sürü gerekçeleri olması gereken ve iş gücü piyasasında da karşılığı olan, istihdam edilebilirlikleriyle de ilgili ciddi somut göstergelerin olduğu bir eğitim olması gerekir.
Mesleki eğitimi artık biz işverenlerimizle birlikte dizayn ediyoruz. İşverenlerimiz mesleki eğitim mezunlarını beklemiyor, mezun olmasını beklemiyor. İşverenlerle birlikte başlangıçta müfredatın güncellenmesinden işletmelerde beceri eğitimlerine, öğretmenlerimizin mesleki gelişim ve iş başı eğitimlerinden başarılı öğrencilere burs verilmeye ve istihdamda önceliğe kadar tüm süreçleri artık işveren, iş gücü piyasasının güçlü temsilcileriyle birlikte yapıyoruz."
Milli Eğitim Bakanı Özer, geçmişte yapılan katsayı uygulamasının, tüm dünyada sorunlu olan mesleki eğitimi çok daha kronik hale getirdiğini ifade ederek AK Parti iktidarlarının 2011'den itibaren mesleki eğitimi ve imam hatipleri güçlendirmek, halkın taleplerine arz üretebilmek için bu alana çok ciddi yatırımlar yaptığını hatırlattı.
- "Yüz yüze eğitimin devam edebilmesi için ciddi çalışma yaptık"
Yüz yüze eğitimin devam edebilmesi için iki aydan beri ciddi çalışma yaptıklarını anlatan Özer şöyle devam etti:
"850 bin dersliğimiz var. 850 bin derslikten bugün itibarıyla sadece 1496 tane sınıf kapalı. Yani binde 2, yüzde 1'in çok çok altında. Zaman zaman basında, kamuoyunda vakalarla, okullarla ilgili farklı spekülasyonlar oluyor. Gerçekten bizler okullarla, eğitimlerle ilgili çok rahat konuşan bir toplumuz. Yani bir akademisyen okulların açılıp kapanmasıyla ilgili bir görüş serdettiği zaman hangi kitleleri etkilediğini ve bunun gerçekten rasyonel bir politika olup olmadığını düşünmeden çok rahat bir şekilde konuşabiliyor ama aynı refleksi AVM'ler, oteller için göremiyoruz. Okulların kapanmasıyla ilgili hiçbir durum söz konusu değildir ve velilere mümkün olduğu kadar Milli Eğitim Bakanlığından yapılacak açıklamaları dikkate almalarını özellikle tavsiye ediyorum.
Konuşmalarda ağırlıklı olarak kalabalık sınıflarla ilgili çok atıf yapıldı. Bizim 850 bin dersliğimiz var. Bunun yüzde 56'sındaki öğrenci sayısı 25'in altında. Yani bizim 476 bin 850 sınıfımızda öğrenci 25'in altında. 26-30 arasında yüzde 18, 31-35 arasında yüzde 16. Elbette kim isteyebilir ki bir sınıfta kalabalık öğrenci olsun. Hiç kimse istemez. Bu kadar okul yapılan, dersliklerin bu kadar artırıldığı bir dönemde okul yapmayla ilgili bir sıkıntı olabilir mi? Biraz önce sayın vekillerimizden biri Esenyurt ile ilgili örnek verdi. Esenyurt'ta arazi yok. Esenyurt'ta daha yeni geçen hafta 68 dönümlük arazi bulduk ve 73 okul yapacağız. Esenyurt'taki tüm okul problemlerini de bu şekilde çözmüş olacağız."
MEB'in okulları depreme karşı güçlendirme ve yıkımla ilgili çalışmalarına değinen Özer şu değerlendirmeyi yaptı:
"İzmir'i bir ayda kurtardık. Eğer 50 okulu yıkmamış olsaydık orada ciddi sıkıntı yaşanmış olacaktı. Depremden 1-2 ay önce bu okullar yıkıldı. Arkadaşlarımız gece gündüz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile koordineli bir şekilde o güçlendirmeleri ve yıkım çalışmalarını hızlı şekilde yapmak için çalışıyorlar. Kaynakla ilgili hiçbir problemimiz yok. Sadece proje ve vizyonlarında sıkıntılar oluyor, gecikmeler oluyor. Ondan dolayı da güçlendirme ve yıkım çalışmalarının yapıldığı okullardaki öğrenciler belli okullarda kümeleniyor. Bu okullarda Kovid-19 salgınındaki eğitim sürecinde her türlü kolaylığı gösterdik. Ders sürelerini azalttık, ikili eğitime geçme, seyreltilmiş eğitimler ile ilgili imkanlar verdik. İnşallah kısa süre içerisinde bu süreci tamamlayıp tüm okullarımızın nasıl Kovid-19 sürecinde en güvenli yerse, fiziksel olarak da depreme en dayanıklı mekanlar olduğunu MEB olarak yapmak durumundayız ve hızlı bir şekilde inşallah bunları sağlayacağız. "
Bu süreçte gecikme sorunu olmadığının altını çizen Özer, "Gecikme yok, sadece süreçler zaman alıyor. Okullarla ilgili bir anda çok sayıda güçlendirme çalışmasının uygulandığını düşünün." ifadesini kullandı.
(Sürecek)
Kaynak: