İSTANBUL (AA) - İHSAN EL-FAKİH - İran ile nükleer anlaşmanın tarafları arasında Avusturya'nın başkenti Viyana'da yapılan ancak geçen ay durdurulan görüşmelerin çökmemesi için anlaşmanın tarafı Avrupa ülkelerinin sarf ettiği yoğun çabaların sonuç vermediği görülüyor.
Taraflar yaklaşık 12 aydır süren görüşmelerde nihai aşamaya yaklaşıldığına dair iyimser açıklamalar yaparken anlaşmanın taraflarından Rusya, 5 Mart'ta Ukrayna savaşıyla ilgili kendisine yönelik yaptırımların İran ile iş birliğine zarar vermeyeceğine dair ABD'den yazılı garantiler talep etti.
Rusya'nın bu beklenmedik talebi nihai aşamaya gelinen müzakerelerde pürüze yol açtı.
Bu gelişmeler yaşanırken AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 11 Mart'ta "dış etkenler" nedeniyle Viyana'da İran nükleer anlaşmasının yeniden uygulanması için yürütülen müzakerelerin durdurulduğunu açıkladı.
Bununla birlikte, müzakerelerin durdurulması, İran müzakere heyetinin danışmanlarından Muhammed Marandi'nin ABD'yi, "Viyana müzakerelerindeki davranışını sürpriz şekilde değiştirmekle" suçlamasının ardından geldi. Marandi, "Washington'un değişen davranışlarına" ilişkin ise bilgi vermedi.
Duraklamanın, Rusya'nın garanti talebine çözüm bulmayı amaçladığı söylendi ancak Moskova'nın 15 Mart'ta Washington'dan gerekli yazılı garantiler aldığını duyurması üzerine bu sorun kısa sürede çözüldü. Anlaşmanın önündeki Rusya ile ilgili pürüzler ortadan kalksa da henüz nükleer görüşmelerin ne zaman başlayacağı açıklanmadı.
Bu gelişme, aylardır Avrupalı heyetlerin müzakerelerde anlaşmaya varılacağına dair sergiledikleri iyimserliğin yanı sıra ABD'nin nükleer anlaşmanın "yakında" sağlanabileceğine ilişkin açıklamalarını boşa çıkarabileceğini gözler önüne serdi. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, 4 Nisan'da yaptığı açıklamada, nükleer müzakerelerde Tahran'la geriye kalan anlaşmazlıkları aşabilecekleri fırsatın olduğunu ifade etmişti.
BM ve birçok ülke, 2015'te varılan nükleer anlaşma doğrultusunda Tahran'a karşı ekonomik yaptırımları kaldırdı. Körfez'deki Arap yetkililer ile ABD'lilere göre ise İran, söz konusu yaptırımların kalkması sonucu bölgenin güvenlik ve istikrarını hedef alan faaliyetleri finanse etmek üzere kullandığı milyarlarca dolara ulaşmış oldu.
ABD'nin Mayıs 2018'de tek taraflı şekilde nükleer anlaşmadan çekilerek Tahran'a yönelik yaptırımları daha ağır biçimde geri getirmesi üzerine İran yönetimi, nükleer programını geliştirmek için daha ciddi çabalara girdi.
Batılı ülkeler ve İsrail ise İran'ın nükleer silahlara sahip olmaya çok yaklaştığı kanaatini paylaşıyor.
- "ABD'liler sözlerinde durmadı"
İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, 12 Nisan'da ülke yetkilileriyle gerçekleştirdiği buluşmada, Viyana'daki müzakerelerin çıkmaza girmesinin sorumlusunun ABD olduğunu ve ülkenin gelecek planlarının nükleer müzakerelerin sonucuna bağlanmaması gerektiğini söyledi. Hamaney ayrıca müzakerelerin yolunda gittiğini ve İranlı müzakere heyetinin Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi ile uyumlu hareket ettiğini belirtti.
Hamaney'in Twitter hesabından yapılan paylaşımda, önce müzakerelerin yolunda gittiğine dair ifadeleri paylaşılsa da daha sonra bu ifade silinerek, "ABD'liler sözlerinde durmadı. İşleri çıkmaza sokan bizler değiliz, onlardır." ifadeleri yer aldı.
Bu arada İran Meclisindeki milletvekillerinin büyük çoğunluğu, Viyana'daki nükleer müzakerelerde uzlaşı için ABD'nin anlaşmadan yeniden tek taraflı çekilmeyeceğine dair yasal garantiler dahil bazı şartlar öne sürdü. 10 Nisan'da 290 kişilik Meclisteki 250 milletvekili tarafından imzalanan ve olası nükleer anlaşma için Meclisin şartlarını ortaya koyan bir bildiri okundu.
Bildiride, ABD Başkanı Joe Biden'ın ifadeleri dahil olmak üzere Washington'dan gelen sözlü vaatlerin garanti sayılmayacağı, ABD'nin gelecekte anlaşmadan yeniden tek taraflı çekilmeyeceğine dair yasal garantiler sunması ve muhtemel bir anlaşmanın ABD Kongresi gibi karar alıcı organları tarafından onaylanması gerektiği belirtildi.
İranlıların bahsi geçen taleplerine karşı ise ABD'li emekli generallerden oluşan 46 askeri yetkili, Başkan Biden ve Kongre üyelerine gönderdikleri mesajda, Viyana'da İran'la yapılan müzakerelere karşı çıktı. Mesajda, "varılacak anlaşmayla Orta Doğu ve dünyada terörü himaye eden en büyük ülke olarak öne çıkan İran'ın nükleer silaha sahip olacağı" uyarısı yapıldı.
Biden'ın yönetime geldiği 2021'in başından beri, 2015 yılında varılan nükleer anlaşmanın belli bazı şartlar altında geri geleceği konuşuluyor. Bu şartların başında ise anlaşmanın tüm maddeleriyle devreye girmesi karşılığında İran'a yönelik yaptırımların kaldırılması geliyor.
İran, nükleer anlaşmanın yeniden aktif hale getirilmesi amacıyla bir yıldan beri Viyana'da Çin, Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya ile doğrudan müzakerelerde bulundu. ABD de kendisi ile İran arasında koordinasyon rolü oynayan AB üzerinden bu müzakerelerde dolaylı olarak yer aldı.
Nükleer anlaşmayla ilgilenen tarafların içine girdiği iyimser atmosfer doğrultusunda son haftalarda İranlı heyetin de aralarında yer aldığı müzakereci heyetlerden bazıları, müzakerelerde ilerlemeler kaydedildiğini açıkladı. Geri kalan bazı anlaşmazlıkların aşılmasıyla çok yakında bir anlaşmaya varılabileceğini aktaran bazı heyet üyeleri, bu anlaşmazlıkların da "İran Devrim Muhafızlarının terör listesinden çıkarılması ve İran'ın bloke edilen varlıklarının serbest bırakılması" gibi adımlarla aşamalı olarak aşılabileceğine işaret etti.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade ise Çin, Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya ile müzakerelerin tamamlandığını söyleyerek, "Washington'un kararından başka bir şey kalmadı." dedi.
- Avrupa ülkeleri, İran petrolü için müzakerelerde taviz vermeye istekli
Viyana'daki müzakereleri yakından takip eden uzmanlar, AB ülkelerinin müzakerelerde aceleci davranmasını ve İran lehine bazı tavizler verilmesi noktasında istekli olmasını, Rusya'ya yönelik yaptırımlar nedeniyle piyasaların İran petrolüne olan ihtiyacına bağlıyor.
Avrupa ülkelerinin aksine ABD'nin İran'a karşı daha fazla taviz vermemeye çalıştığına işaret eden uzmanlar, Washington'un piyasaların petrol ihtiyacının karşılanması için üretimlerini artırmaları konusunda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) başta olmak üzere Körfez ülkeleri üzerinde baskı oluşturduğuna dikkati çekiyor.
Ancak Körfez'deki Arap ülkeleri, ABD'nin petrol üretimi konusundaki bu talebini yerine getirmeme yönündeki tutumlarını sürdürdükleri gibi Viyana'daki müzakerelerde bir taraf olarak yer almayı hak ettiklerini belirtiyor.
Nitekim Arap ülkeleri ve İsrail, ilişkilerinin gergin olduğu İran'ın nükleer silaha sahip olması halinden bundan en çok kendilerinin etkileneceğini ifade ediyor.
İran'la anlaşmaya varılması halinde bazı bölge ülkelerinin, anlaşma kapsamında mali varlıkları üzerindeki blokelerin kaldırılması sonrasında İran'a karşı yeni hazırlıklara girmesi gerekebilir.
Yaptırımların kalkmasının ardından Suudi Arabistan'ın yanı sıra BAE, İsrail, Irak ve diğer bazı ülkeler için tehdit olan İran müttefiki bölgesel grupların Tahran'dan daha fazla destek alması muhtemel. Bu bağlamda Suudi Arabistan gibi bazı ülkelerin bölgesel gerginliği düşürmek ve bölgenin istikrarını hedef alan Yemen'deki Husi milisler gibi grupların faaliyetlerinin desteklenmemesi garantisi için Tahran'la iletişim yolları arıyor. Öyle ki Katar Savunma Bakanı Halid Atiyye'nin 27 Mart'ta gerçekleştirilen Doha Forumu'ndaki açıklamalarına göre, Körfez'deki bazı Arap ülkeleri, nükleer anlaşmaya varılmasının ardından İran'ı da kapsayan bölge ülkeleri arasında bir bölgesel güvenlik anlaşması imzalanmasını umut ediyor.
Bu nedenle ABD Başkanı Biden'ın izlediği politika, sonuç itibarıyla Tahran'dan gerekli güvenceler alındıktan sonra nükleer anlaşma imzalanması yönünde. İmzalanacak anlaşmayla İran'ın ve bölgedeki istikrarı tehdit eden ona müttefik güçlerin etkinliklerini zayıflatmayı hedefleyen Beyaz Saray, İran Devrim Muhafızlarını terör listesinden çıkarma, 2015'teki anlaşmayı aktifleştirme ve Tahran'a yönelik yaptırımları aşamalı olarak kaldırmayı öngörüyor.
Kaynak: