Altun yazısında, dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olan Türkiye’nin İttifak’ı barış ve istikrarın sigortası olarak gördüğünün altı çizerek, bu nedenle geleneksel olarak NATO’nun ‘açık kapı politikasını’ desteklediğini ifade etti.
Hem Soğuk Savaş’ın hemen sonrasında başlayan genişleme sürecinin, hem de daha sonra NATO’ya üye olmak isteyen ülkelere Türkiye’nin tam destek verdiğini vurgulayan Altun, bu süreçte Türkiye’nin ‘açık kapı politikası’ izlerken NATO’nun kurumsal kimliği ve kurum içi uyumunun zarar görmemesine hassasiyet gösterdiğini vurguladı.
"NATO’ya katılmak isteyenler, her üyenin kaygılarına hassasiyet göstermeli"
Her uluslararası örgütün üyelik için oluşturduğu asgari şartlar ve standartlar bulunduğuna işaret eden eden Altun, bir kolektif güvenlik örgütü olarak inşa edilen NATO’ya katılmak isteyen ülkelerin, teşkilatın her üyesinin güvenlik kaygılarına hassasiyet göstermesi örgütün ve mevcut üyelerin son derece meşru bir beklentisi olduğunu dile getirdi.
Altun, özellikle terör ve terörle mücadele gibi son yıllarda uluslararası sistemi ve devletlerin ulusal güvenliğini ciddi bir şekilde tehdit eden bir konu hakkında aday ülkenin mevcut üyelerle eşgüdüm göstermesinin kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"NATO’nun son 20 senede terörle mücadele konusunda yeterince işbirliği ve eşgüdüm sağlayamadığı konusunda uğradığı eleştirilerden sonra, terör örgütleri konusunda yeterince kararlı bir pozisyon alamamış ülkelerin üyeliğine olumlu yaklaşılması düşünülemez. ‘Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ diyen bir örgütün üyelerinden birinin diğerlerinin güvenliği konusunda takındığı kayıtsız tavır örgütün kimliği için de açık bir risk oluşturmaktadır. Bu durum başlı başına NATO’nun geleceği için de bir tehdit oluşturmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin son günlerde, NATO’nun genişlemesi konusunda ortaya koyduğu duruş hem ilkesel açıdan kurumun geleceği ve hem de güvenlik açısından Türkiye’nin hassasiyetleri ile ilgilidir."
"İsveç’in terör konusunda duruşunu değiştirmeden NATO’nun parçası olması kabul edilemez"
Dünyanın en tehlikeli bölgelerinden birinde barış ve istikrar adası konumunda bulunan Türkiye’nin yaklaşık 40 yıldır çeşitli terör örgütlerinin hedefinde bulunduğuna dikkati çeken Altun, bunların başında ise Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde bulunan ve birçok silahlı grubun ‘şemsiyesi’ olarak tanımlayabileceği PKK’nın bulunduğunu ifade etti.
İletişim Başkanı Altun, şunları söyledi: "Suriye ve Irak gibi yerlerde varlığını sürdüren bu örgütün 1984’te kurulduktan sonra Türkiye’de yalnızca güvenlik güçlerini değil, aralarında öğretmenlerin, doktorların ve hatta çocukların bulunduğu binlerce vatandaşımızı hedef almıştır. Örgüt, en kanlı saldırılarından birini 13 Mart 2016’da Ankara’nın Kızılay bölgesinde gerçekleştirmiş; bu bombalı saldırıda 35 kişi hayatını kaybetmiştir. Takip eden yıllarda örgüte yönelik operasyonlarda İsveç yapımı AT-4 tanksavar silahlarının ele geçirilirken, PKK mensuplarının İsveç’te eleman devşirme, terör finansmanı ve propaganda faaliyetlerini sürdürmesi, milletimizin nazarında bu müstakbel NATO üyesinin bir müttefik olarak ne kadar güvenilir olduğu sorusunu gündeme getirmiştir.
Terör örgütü mensuplarının son günlerde Stockholm’de sözde flamalarını sergileyip, propaganda yapmaları da maalesef bu güvensizliği derinleştirmiştir. Bu durum terörün promosyonu, finansmanı ve insan kaynağı elde etme konusunda oluşturulmaya çalışılan uluslararası normlarla açık bir çelişki içermektedir. Elbette İsveç makamlarının her terör örgütü konusunda aynı standartları takip etmediği de açıkça görülmektedir. Zira İsveç makamlarının kanunen PKK’dan hiçbir farkı olmayan DEAŞ terör örgütüne mensup kişilere böyle bir tolerans göstermeyeceği herkesin takdiridir. Bu konuda sergiledikleri çifte standart terörün ve teröristlerin hedefi olan ülkelerin yıllardır ortadan kalkması için mücadele verdikleri bir mevzudur. İsveç’in bu konudaki duruşunu değiştirmeden NATO’nun parçası olmaya çabalaması sadece Türkiye değil terörün hedefinde olan diğer ülkeler için de kabul edilemez bir durumdur."
"Türkiye’nin haklı endişeleri giderilmeli"
Kendilerini İsveç toplumuna siyasi sığınmacı gibi gösteren, öte yandan Türkiye’de birçok suça karışmış, masum insanların hayatını kararmış olan bu insanlarla mücadele edilmesinin Türkiye nazarında müttefikliğin “olmazsa olmazı” olduğunu vurgulayan Altun, "Eminim ki bir terör örgütü Stortorget’te intihar saldırısı düzenleyip, onlarca insanı katletseydi ve Türk hükümeti bu örgütü himaye etseydi İsveç halkı da bizim bugün hissettiklerimizi hissederdi. İsveç’in böyle bir terör tehdidiyle karşı karşıya olmaması bizleri sevindiriyor" dedi.
Altun, yazısında "Ancak açıkça ifade etmek istiyorum ki, İsveç’in NATO’ya katılımı Türkiye’nin bu haklı endişeleri giderilmediği müddetçe mümkün olmayacaktır. Bir saldırı durumunda NATO’nun en büyük ikinci ordusunun sizleri savunmasını bekliyorsanız bu gerçeği kabul etmek durumundasınız" ifadelerine yer verdi.
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.