ANKARA (AA) - AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "AK Parti'nin laiklik konusundaki tutumu bellidir. Bu, partimizin tüzüğünde net bir şekilde ifade edilmiştir. Laiklik prensibinin Anayasa'da korunması gerektiğini düşünüyoruz. Hiçbir şekilde Anayasa'dan çıkarılması gibi AK Parti'nin bir teklifi olamaz." dedi.
Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Deniz Zeyrek'in Sözcü gazetesinde yazdığı bir yazının gerçeği yansıtmadığını ifade eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yazı tamamen kişisel saldırı üzerine kurulu. Ortak bir dostumuz varmış da ben ortak dostumuza kendisiyle ilgili bir şey söylemişim, o da buna karşılık bana şunu söylüyormuş diyerekten bir hakaret etme hakkı görüyor. Kimin kalıbı varmış, kimin kalıbı yokmuş gibisinden. Ben baktığım zaman 'bir kalıp görmüyorum' mu diyeyim? Kendileri demokratmış da biz güvenlikçiymişiz. Şimdi bunu neresinden tutarsan tut, bir röportajımız yayınlanmış da yarım sayfa yayınlanmış, tam sayfa yayınlanmamış diye sorun olmuş. Madem bu kadar kamuya açık bunu yapıyorlar, bunları tek tek anlatmaya gerek yok da bir kere örnek olsun diye anlatayım, baştan aşağı yalan olduğuna dair. Benim Kültür ve Turizm Bakanlığım zamanında o zamanki Hürriyet gazetesinde Devlet Opera ve Balesi ile ilgili yalan bir haber çıktı. Biz de açtık, uyardık, 'Bu haber yalandır' dedik. Bu yazıyı yazan şahıs Ankara temsilcisi, bu haberi İstanbul'un yaptığını söyledi. Biz de İstanbul'a açtık sorduk, onlar da Ankara'nın yaptığını söyledi. Dolayısıyla biz böyle yalan düzenin karşısında gereken mesafeyi koymuş olduk. Olmayan bir diyalogdan, olmayan bir sözden bahsedip başka bir kanalla yaşanan şeyi bir gazetecilik mevzusu diyerekten tamamen kişiselleştiren bir şey yapıyorlar." dedi.
En çetrefilli, en ağır sorunlarda bile kişiselleştirmemeye çalıştıklarını aktaran Çelik, siyasetçilere seslenerek şöyle devam etti:
"Kendi genel merkezlerinde bu arkadaşların, bahsedilen şahsın tahammül ettiğimiz davranışlarına kesinlikle tahammül edeceklerini düşünmüyorum. Bu FOX ile ilgili bir mesele değildir, onlar bunu kurumsal bir mesele haline getirdiler. Diğer muhabirlerle ilgili hiçbir sorun yoktu, birkaç ay evvel buradaki sıkıntıları kendileri bu konuda uyarılmıştı. Ayrıca onlar da söylüyorlar, 'Biz şimdiye kadar buraya her zaman girdik ve istediğimiz soruyu sorduk' diye. Biz hangi sorudan çekinecekmişiz? Hangi sordukları sorudan çekinmişiz? Cevap veremeyeceğimiz soru yok. Şimdiye kadar istediklerini sormuşlar, biz de istediğimizi sorarız. Biz belirli sınırlar içerisinde duruyorsak zannetmesinler ki bu zaaftır, zannetmesinler ki gösterdiğimiz nezaket bir zayıflıktan kaynaklanıyor. Hiçbir şekilde kişiselleştirmemeye çalışıyoruz, temel çizginin dışına çıkmamaya çalışıyoruz ama tutup tek bir olaydan bu tarafa hiç sormadan da öylesine sıralı yalanlar söyleniyor ki yazık, olan bağımsız gazetecilerin, tarafsız gazetecilerin emeğine oluyor. Bu, tarafsız gazetecilik değil."
Çelik, basın mensuplarına emeklerinden dolayı teşekkür etti, bu toplantıları titiz bir şekilde takip ettiklerini söyledi.
Türkiye'nin geçmişinden beri basın özgürlüğü konusunda yapılan tartışmaların, Türkiye'nin demokrasisiyle bunun ilişkisinin, zor zamanlarda kimlerin demokrat bir tavır sergilediğinin, demokrasinin üzerine kabus gibi çöküldüğü zaman kimlerin bu kabusun gönüllü propaganda elemanı olduğunun net bir şekilde görüldüğünü dile getiren Çelik, bütün o demokrat duruşunu koruyan, zor zamanlarda güçlü bir mücadele veren gazetecilerin bu ülkenin demokrasisinin en büyük katkı sağlayıcıları olduğunu söyledi.
Çelik, "Bizim hiçbir kurumla hiçbir kişiyle kurumsal, kişisel bir problemimiz yok. Bu temel ilkelere hem gazetecilik ilkelerine hem de misafir olan arkadaşlarımızın, her kurumun birtakım kuralları var, bunlara uyulmasıyla ilgili bir hassasiyettir. Uyarmışızdır, onlar başka bir yolu tercih ettiler, bizim için bir mesele yoktur. Maalesef bazı siyasetçi arkadaşlarımız da hiç önünü arkasını bilmeden tek taraflı bir beyana atlayarak böylesine yanlış bir tutum almış oldular. Hiç kimsenin sorduğu sorudan çekineceğimiz bir şey yok." diye konuştu.
- "O gece Türkiye'nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olma prensibi de korunmuştur"
Eski AK Parti Milletvekili Resul Tosun'un laikle ilgili ifadeleri ve CHP'li Engin Özkoç'un değerlendirmelerinin hatırlatılması üzerine Çelik, şunları söyledi:
"Sayın Resul Tosun'un ifadelerine de Sayın Engin Özkoç'un ifadelerine de katılmıyoruz. AK Parti'nin laiklik konusundaki tutumu bellidir. Bu, partimizin tüzüğünde net bir şekilde ifade edilmiştir. Laiklik prensibinin Anayasa'da korunması gerektiğini düşünüyoruz. Hiçbir şekilde Anayasa'dan çıkarılması gibi AK Parti'nin bir teklifi olamaz. Bu teklife AK Parti'nin olumlu bir şekilde bakması da mümkün değildir. Türkiye, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye'nin rejimi büyük tecrübelerden geçerek olgunlaşmıştır. Bugün laik sadece devlet düzenini ilgilendiren bir mesele değil, etrafımızdaki coğrafyaya baktığımızda aynı zamanda toplumsal barışı sağlayan bir mekanizma olarak da son derece kıymetlidir. Burası Resul Bey'in açıklamalarına katılmadığımız taraf. Öbür taraftan Engin Bey'in söylediği, herhangi bir şekilde istismar edilmemiş ifadesi de Türk siyasi tarihi tarafından yalanlanır. Türk siyasi tarihinde maalesef sorun şuydu, laiklik prensibi olmasın diyenler kadar laiklik prensibini bir dayatma, bir ideolojik baskı aracı olarak kullananlar, laiklik prensibini devletin-milletin değerleriyle kavga etmenin örtüsü olarak, aracı olarak kullananlar söz konusuydu."
Çelik, AK Parti'nin iktidara geldiği ilk günden itibaren laiklik prensibini güçlü bir şekilde savunduğunu aktararak, şunları kaydetti:
"Laiklik prensibinin korunması ve güçlendirilmesi gerektiğini söylemiştir. Özellikle Anglosakson dünyadaki gibi ideolojiden arındırılmış bir mekanizma olarak ele alınması gerektiğini, bir dayatma ya da bir ideolojik baskı aracına dönüşmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla Cumhuriyet tarihinde yaşanan pek çok olay ki en önemlilerinden bir tanesi 28 Şubat dönemidir, 28 Şubat'ta bütün o işleri yapanlar laikliği istismar edenler, laikçilik adına bunları yapıyorlardı. Atatürk'ü de istismar ederek yapıyorlardı. Türkiye'nin demokrasi mücadelesi bir bakıma laiklik kavramını yerli yerine oturtma mücadelesidir. AK Parti, laiklik kavramının çağdaş dünyada olduğu gibi korunması gerektiğini, çağdaş dünyada olduğu gibi bir toplumsal barış projesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor."
Fetullahçı Terör Örgütü'nün hedef aldığı prensiplerden bir tanesinin de demokrasiyle ülke bütünlüğüyle birlikte aynı zamanda laiklik olduğunu belirten Çelik, "Sapık bir din adamı gelip Türkiye'nin başına geçmek istiyordu ve sapık bir ideolojiyi Türkiye'nin resmi ideolojisi yapmaya çalışıyordu. Üstelik bunu da dini referanslarla desteklemeye çalışıyordu. O gece demokrasi korunduğu gibi, ülkenin bütünlüğü korunduğu gibi Türkiye'nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olma prensibi de korunmuştur. Bu prensip hassasiyetle korunmaya devam edilecektir." dedi.
- Mısır ile yapılan görüşmeler
Çelik, Mısır ile yapılan görüşmelerin ayrıntılarının sorulması üzerine, "Şu aşamada detay vermeyeyim. Bu doğru da olmaz. Çünkü ikinci toplantıyı yapıyoruz, birincisi Kahire'de yapıldı, ikincisi Ankara'da gerçekleşti. Bir tarafı da istikşafi görüşmeler bunun." yanıtını verdi.
Tarafların Libya, Irak, Suriye, Doğu Akdeniz gibi konulardaki temel yaklaşımlarını masaya koyduğunu, bu yaklaşımlar arasındaki ortaklıkların ve ayrılıkların altının çizildiğini, ortaklıkların nasıl güçlendirilebileceğinin, ayrılıkların nasıl giderilebileceğinin değerlendirildiğini anlatan Çelik, "Hem istihbarat kurumları arasında hem dışişleri teşkilatları, dışişleri bakanlıkları arasında bu görüşmeler verimli bir şekilde devam ediyor. Kendi seyri içerisinde bu devam edecek ve giderek daha çok olgunlaşacak. İkili ilişkilerimizin olgunlaşması kadar bahsettiğim gibi Libya, Doğu Akdeniz, Irak, Suriye gibi konularda ortak bir noktaya varmayı, görüşlerimizi daha çok yakınlaştırmayı arzu ediyoruz." dedi.
- Edremit'te çarşaflı bir kadına zincir takılması
Edremit'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen gösteride, çarşaflı bir kadına zincir takılmasıyla ilgili Çelik, şunları aktardı:
"Cumhuriyet'in özel bir gününün kutlandığı bir gününün, aslında kadını onurlandıran bir gün de olması lazım aynı zamanda. Cumhuriyeti kutlamayı, kadınların bir kısmını, hangi kesimi olursa olsun, kıyafet, inanç ya da yaşam tarzlarından dolayı aşağılama olarak değerlendiren birisi varsa Cumhuriyet'i de anlamamıştır demektir. Maalesef bu idraksizlik, çeşitli mahfillerde, çeşitli zeminlerde gözüküyor. O gün yapılan şey, Türkiye'de hele de o dönemde, yani Kurtuluş döneminde o kıyafetle kadınlar, anneler, cepheye mermi taşıyordu, kundağa kendi çocuklarını sarmıyorlardı, ona mermileri sarıyorlardı ıslanmasın diye. Bu kadar vahşi bir şey olabilir mi? Bu kadar utanç verici bir şey olabilir mi? Tam bir zekasızlık örneği, ne Cumhuriyet'ten nasibini almış ne tarihten nasibini almış ne kadın haklarından nasibini almış. Bir iş yaparken dikkat edeceksiniz. Bu yaptığınız iş bakın söylüyorum, kılık kıyafeti ne olursa olsun bizi ilgilendirmez. Yaşam tarzı ne olursa olsun bizi ilgilendirmez. Kadınların bir tanesine bile saygısızlık anlamı taşıyorsa hepimizin elimizin tersiyle bunu itmemiz lazım. Üstelik bu suçtur da."
Çelik, bu katmanlar kazındığında Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti'ni kavga ettirme gibi bir hastalığın da ortaya çıktığını, "Osmanlı İmparatorluğu'nda ne varsa kötü" demek için yalan yanlış tarihi referanslara başvurulduğunu dile getirdi. Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bin yıllık devlet hayatımız var. Bütün bu devletler bizim devletimiz. Tarihi içerisinde milletimizin yürüyüşünün her biri bir merhalesi. Osmanlı İmparatorluğu da tarihimizin gurur duyduğumuz dönemlerinden bir tanesi. Türkiye Cumhuriyeti, milletimizin devlet hayatının son merhalesi ve göz bebeğidir. Dolayısıyla tarih içerisindeki büyük yürüyüşümüzün çeşitli merhalelerini ya da göz bebeğimiz olan Türkiye Cumhuriyeti'ni bu merhalelerden biriyle kavga ettirmeyi asla doğru bulmuyoruz. Bu hastalıklı bir yaklaşım olur. Her meselede kadın üzerinden bir kavga çıkması, çatışma çıkması sürekli olarak kadınların başka ideolojik meselelerin arasındaki çatışmanın bir nesnesi olarak kullanılması da hastalıklı bir yaklaşım. Zaten yapılan şey de suçtur. Buradan bir kere daha kınıyoruz."
- Mültecilerin ülkelerine geri dönmesine ilişkin çalışmalar
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Suriyeli mülteciler başta olmak üzere mültecilerin geri dönmesi için komşu ülkelerle birtakım çalışmaların yürütüldüğüne ilişkin açıklamalarının sorulmasına ilişkin Çelik, şunları kaydetti:
"Bu önemli bir mesele ve hassasiyetle yürütülmesi gereken bir mesele. Esasında Suriye'de ilk savaş ortaya çıktığında Cumhurbaşkanımızın Başkan Obama ile yaptığı görüşmelerin esası Suriye'nin içinde güvenli bölge oluşturulması, bir uçuşa yasak bölge oluşturulması ve bu mültecilerin orada tutulmasıydı. Güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge oluşturulmuş olsaydı, bugün bu mülteciler Türkiye'ye ve Avrupa'ya gitmeyeceklerdi ama maalesef burada uluslararası toplum, büyük devletler sorumluluklarını yerine getirmeyince ölümden kaçan bu insanların Türkiye'ye ve Avrupa ülkelerine gitmesi söz konusu oldu. Gelinen noktada bunu dikkatli bir şekilde nasıl geriye döndürebiliriz diye stratejiler geliştirmek gerekiyor. Başta Ürdün, Irak ve diğer ülkelerle ciddi bir şekilde konuşulması gerekiyor. Bunun mekanizması ne olur, aşamaları ne olur, şu aşamada bir şey söylemememiz en iyisidir. Çünkü verilmiş bir karar yok. Türkiye'nin tek taraflı olarak diğer ülkelerin rızası olmadan, 'Şu mekanizmayı kullanalım' ya da 'Şu yöntemi kullanalım' demesi gibi bir şey yürütülen müzakerelere de zarar verir ama bu, insanları ölümün kucağına atalım demek değil. Bu insanların yaşam güvencelerini, haysiyetli ve şerefli yaşamalarının garantisini sağlayacak bir model kurmalı.
Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki 'Biz geleceğiz, Esad ile konuşacağız ve bunları ülkelerine göndereceğiz. Esad ile anlaşacağız.' Nasıl bir garanti ile anlaşacaksınız? Zaten oradaki rejimden kaçmış bu insanlar. Kendi tarihlerinde 1945'te Türkiye'ye sığınmış Azeri aydınları Boraltan Köprüsü'nde Stalin rejimine teslim ettiler. Daha teslim edilir edilmez o Azeri aydınlar öldürüldü. Demek ki bu böyle ezbere işlerle olmuyor, burada hassas olmak lazım. Bu kadar insanın hayatını tehlikeye atacak birtakım ifadelerden de kaçınmak lazım. Bölge ülkeleriyle konuşuluyor, Birleşmiş Milletler ile de konuşuluyor ama mekanizma neye evrilir, hangi aşamaya gelir, şu aşamada henüz taslak aşamasında bu konuşmalar diyebiliriz."
(Sürecek)
Kaynak: