Anasayfa Güncel Ekonomi Spor Siyaset 3.Sayfa Eğitim Yaşam Dünya Sağlık Teknoloji Bunları Biliyor musunuz? Resmi İlanlar

40 yıllık polisin öyküsü

08.09.2008 10:15:00
Konya’ya veda etmeye hazırlanan İl Emniyet Müdürü M. Salih Tuzcu, ortaokulda sınıfta kaldıktan sonra büyük bir azimle basamakları tırmanmış. Tuzcu, 1970’li yılların çalkantılarında iki ateş arasında kaldığı günleri unutamıyor.
İşte Salih Tuzcu ile yapılan ropörtaj
 
. SALİH TUZCU, 1948 yılında Denizli’den doğdu.1971 yılında Polis Akademisi'nden mezun oldu. Komiser Yardımcısı rütbesi ile Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü'nde göreve başladı. Isparta, Bursa, Emniyet Genel Müdürlüğünde çalıştı. İzmir Polis Koleji Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü Eğitim Daire Başkanlığı, Polis Başmüfettişliği, Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü yaptı. 2003 Aralık’tan bu yana Konya İl Emniyet Müdürlüğü yapıyor. 18 Eylül 2008 tarihi itibariyle emekliye ayrılacak olan Salih Tuzcu evli ve 2 evlat, 4 torun sahibi.

* Uzun bir mesleki geçmişiniz var, bildiğim kadarıyla meslekte 40 yılı doldurdunuz. Mesleğe nasıl adım attınız, burada ailenizin rolü neydi, nasıl bir aileden geliyorsunuz?
— Bu soruyla 43 yıl öncesine döneceğiz. Babam Devlet Demiryolları’nda çalışan bir memurdu, Denizli’de ilkokula başladım. Denizli’de kenar mahallede oturuyorduk. İmkânlarımız da yok, hatta dedemin evinde kalıyorduk, babamın müstakil bir evi bile yoktu. Onun için biz ilkokulu bitirip ortaokula başladığımızda şartlar demek ki öyle gelişti, fazla çalışmadık, ben 3 dersten bütünlemeye kalmıştım. Ben ortaokul birinci sınıfta iken Sivas’a tayinimiz çıktı. Bütünlemenin verilmesini bile beklemeden babam beni alıp Sivas’a götürmüştü. Bütünleme sınavlarına başka bir ilde girmek durumunda kalınca tabi ki o yıl sınavlarda çaktım. O nedenle ortaokulda benim sene kaybım oldu ve bir yıl gecikmeli mezun oldum. Ortaokul 3’ü okurken Bandırma’ya tayin olduk ve ortaokulu orada bitirdik. DDY’deki görevi nedeniyle devamlı Bandırma’dan Soma’ya, İzmir’e gidiyor, biz de daha o yaşlarda kendi kendimize başımızın çaresine bakma ihtiyacı duyduk. Babası astsubay olan bir arkadaşım, ki benden bir yaş büyük olduğu için ona Uğur Abi diye hitap ederdim, “Ben gitmedim ama sen polis kolejine git” tavsiyesinde bulundu. O zamana kadar polis olmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Bunun üzerine 1965’te Polis Koleji sınavına girmek üzere Bandırma’da müracaatta bulundum. Balıkesir’de kendi başıma sınava gittim, oradan da elemeleri geçtikten sonra Ankara’da sınava çağırdılar, yine tek başıma Ankara’ya gitmek üzere yola çıktım. Sınavı kazandıktan sonra 3 yıl polis kolejinde okudum.
 
POLİS OLUŞUM KISMET İŞİ
* Daha önce polis olmak aklınızın ucundan bile geçmemişti yani.
- Polisliğin p’sini bile düşünmüyordum. Polis nedir, ne yapar hiç bilmiyordum o zamanlar. Kısmet işte. O şekilde mesleğin eğitimlerine başlamış olduk, daha sonra da Polis Akademisi’ne başladık. O yıllarda Polis Akademisi’nde devlet memuru olarak okunuyordu. 30 Haziran 1968’te Polis Akademisi’ne girmemizle birlikte Emekli Sandığına da kayıt olduk. Mesleğimizde dolu dolu 40 yıl yaşadık, 1971 yılında Polis Akademisi’nden mezun olduk, fiilen polis amirliği ile göreve başladık. 37 yıllık polis amirliğimiz var.
 
* İlk görev yeriniz neresiydi?
— Şanlıurfa merkez. Komiser yardımcısı olarak mezun olunca Çarşı Polis Karakolu’nda amir olarak göreve başladım. İlk müdürüm de bizim teşkilatta meşhur bir isim olan –Allah rahmet eylesin- Ahmet Karakurt’tu. Daha sonra İl Emniyet Müdürlüğü de yapacağımız Şanlıurfa’da karakol amirliği ile mesleğe başladık.
 
* Aileniz polis olmanızı nasıl karşıladı, bu durumdan mutlu oldular mı?
— İleriki yıllarda elbette gurur duydular ama onlar da polislik mesleği ile ilgili bilgi sahibi değillerdi. Çünkü sülalemizde dahi polis olan yoktu. Ben ailede 4 çocuğun en büyüğüydüm. Bandırma’dan sonra ailem Denizli’ye, Denizli’den de İzmir’e gitti. Biz de bunun üzerine Akademi’de okurken İzmir’e gidip gelmeye başladık.
 
* Babanız ve yakınlarınız halen İzmir’de mi?
— Evet, o dönemle birlikte babam İzmir’e yerleşti, kardeşlerim de orada kaldı. Biz devlet memuru olarak o gün bugün 40 yıllık hizmet dönemimizi doldurduk.
 
EĞİTİM ENSTİTÜLERİNDE TAŞLANDIK
* Türkiye’nin iç karışıklıklar yaşadığı, ülkenin siyasi kamplara bölündüğü, güvenlik açısından oldukça zorlu bir dönemde devlet memurluğuna başladınız. Güvenlik güçlerinin büyük sıkıntı içerisinde olduğu bu güç dönemde ne gibi anılarınız vardı?
— Benim mesleğimin ilk yılları Anadolu’da geçti. Mesleki çalkantıların yaşandığı ve Türkiye’nin 80 öncesi kamplara bölündüğü, polisin de Pol-Bir, Pol-Der gibi derneklerle teşkilatın ikiye ayrıldığı dönemde ben Anadolu’da görev yapıyordum. Önce Isparta’da, sonra Bursa’daydım. 12 Eylül’den tam bir sene önce Bursa-İnegöl’e tayinim çıktı. İnegöl’de Merkez Polis Karakol Amiri olarak görev yaptım. Daha sonra da İnegöl Emniyet Amirliği görevinde de bulundum. O zaman taşrada küçük rütbeli olmamıza rağmen o çalkantılı dönemin sıkıntılarını yaşadık. Sabahtan gece yarılarına kadar görev yaptığımız oldu. 1976 ile 1980 arasında eğitim enstitüleri vardı. 6 ayda bir hükümetler değişiyordu o dönemde. Milliyetçi Cephe, Ecevit hükümetleri şeklinde… Her hükümet değiştiğinde bunların sonuçları eğitim enstitülerine yansıyordu. Her hükümet döneminde eğitim enstitülerine adam alınıyor, adeta militan alıyorlardı. Militanlar kamplara bölünmüşler, sanki okumaya değil, savaşa gelmişler, biz de o savaşın ortasında her zaman yerimizi alıyorduk. Hiç unutmam Isparta’da eğitim enstitüsünde çok defa taşlandık.
 
* Ateş arasındaydınız…
— Hem de nasıl, ne ateşler arasında kaldık. Bir ara komünistler bizi ilçelere sürdürdüler. Güya biz taraflı davranmışız.
 
* Çok defa sürgün yaşanız mı?
— Defalarca sürgün yaşadık. Milliyetçi Cephe Hükümetleri döneminde de sürgün yaşadık. Hiç kimseye yaranamazdık. Pala bıyıklı solcular bize ‘faşist’, (eliyle yay işaretini göstererek) şöyle bıyıklı ülkücüler ise ‘komünist’ diyordu. Yaranamamamız da normaldi, çünkü biz hiç kimseden yana taraf değildik. Biz hiç kimse tarafından sevilmeyen, her fırsatta hedef alınan kamu görevlileri olarak öyle 3-4 yılımız geçti. Daha sonra İnegöl’e tayin olduk, orada görev yapmaya başladık. İnegöl’ün 1979 yılında nüfusu 50 bindi. İnegöl, mobilya sanayisi ile meşhurdur, halen de aynı durum devam etmektedir. O dönem İnegöl, Kars, Şavşat gibi doğu merkezlerinden ve Artvin gibi Karadeniz illerinden epey göç almıştı. Orada da Dev-Solcular, Troçkistler, ülkücüler, yerli ‘Manavlar’ denilen gruplar vardı. Ortalama 9-10 fraksiyon vardı. 12 Eylül 1979’da orada göreve başlamıştık. Bir yıl boyunca orada terör olaylarıyla uğraştık. 12 Eylül’den sonra da bize etkin görevler verdiler. Sıkıyönetim döneminde de teröristleri toplayın toplayıp Donanma Komutanlığına teslim ettik. O dönemde birçok yerde polislerimizi de gözaltına aldılar.
 
* 12 Eylül döneminden sonra hayatınız nasıl seyretti?
— 1982 yılında kursa giderek pedagojik formasyon aldık. Ardından Gölbaşı Polis Eğitim Merkezi’ne atandım. Böylece 1982 yılından 1991 yılına kadar Polis Eğitim Merkezi ve Eğitim Daire Başkanlığında mesleğimize eğitimci olarak hizmet verdik. 1991 yılında Eğitim Daire Başkanı iken merkez emniyet müdürlüğüne alınarak kızağa çekildik. Aşağı yukarı 1997 yılına kadar merkez emniyet müdürlüğü ve müfettişlik görevlerinde bulunduk. 1997 yılında da Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğüne atandık.
 
* Şahabettin Harput ile tanışıklığınız o döneme mi rastlıyor?
— Evet, o dönemde Şahabettin Harput, Şanlıurfa Valisi idi. 1999’un aralık ayına kadar orada görev yaptım. Ben görevden alındıktan birkaç ay sonra Ecevitler oraya gidip bir operasyon yaptılar, ‘Vali bize şöyle yaptı, böyle yaptı’ deyip, bir bahaneyle Vali Şahabettin Harput’u ve yeni emniyet müdürünü de 2000 yılında görevden aldılar. Biz bir müddet daha merkezde polis başmüfettişi olarak görev yaptık. 22 Aralık 2003’te de Konya’ya atanarak buraya geldik.
 
1,5 SAATTE GÖREVİ TESLİM ETTİĞİM OLDU
* Bu kadar uzun bir mesleki yolculukta, hiç polisliği seçtiğiniz için pişmanlık duyduğunuz oldu mu?
— Hayır, hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Allah’a şükür, 37 yıl fiilen polislik mesleğini yaptım. Çalıştım, çabaladım, devletimi temsil ettim. Hukukun üstünlüğüne her zaman inandım. Sıkıntılı anlarımızda dahi hiçbir zaman yılgınlık göstermedik. Sabrettik, beklemesini bildik. Bizi kenara çektikleri, 1,5 saat içerisinde görevi teslim ettiğimiz zamanlar oldu. 3-5 yıl görev yaptığımız yerler vardı. Orada şahsi evraklarımız var, masamızı temizlememiz gerekiyor, 1,5 saat içerisinde görev teslim edilir mi? Saat 12.00’de bize sarı zarf getirdiler, 13.30’da da geldiler bizim görev yerimize oturdular, ‘hadi bakalım, çık’ dediler. Biz bunları da yaşadık.
 
* Bu anlattığınız olay, hangi dönemde oldu?
— Eğitim Daire Başkanlığından alındığımız dönemde, 1991 yılında, oldu.
 
* Yine siyasal iktidar değişikliği sizi vurdu…
— Evet, aynen öyle. Yine de biz bütün bu değişikliklerde hiç yılmadık. Verilen her görevi layıkıyla yerine getirmeye çalıştık.
 
SORUMLULUĞUN AZAMİSİNİ ALDIK
* Peki, sizin en zor döneminiz ve en zor göreviniz neydi?
— En sıkıntılı olan Milliyetçi Cephe Hükümetleri döneminde Isparta’da 1. Şube Şefi olduğum zaman idi. Şimdiki konumuyla Terör Müdürüydüm, eğitim enstitüleri var, gündüz hem dairenin işlerini yapıyorum, hem de okullara gidiyorum. Oralarda tedbir alıyoruz, iki dönem halinde sürüyor, gece 11-12’ye kadar eğitim devam ediyor. Öğrencilerin dağılmaları, gidip-gelmeleri hep gruplar halinde oluyor, sürekli kavgalar, slogan atmalar falan yaşanıyor. Biz onların arasında kalıyoruz. Özellikle o yıllar çok sıkıntılıydı. Genel olarak bizim bütün görevlerimiz sıkıntılıydı. Sorumluluk alan bir emniyet amiri her zaman için sıkıntı yaşar. Ama sorumluluk almazsanız, ‘görev verdim, yapacaklar’ diye bir kenarda oturup astların iş yapmasını beklerseniz, işte onlar da oturup yaptıkları kadar yaparlar, sen de rahatına bakarsın. Ama bizim yaradılışımızda, karakterimizde öyle bir şey yok. Çalışanla her zaman, her durumda beraber olmuşuz. Fiilen polisin yanında yer almışız, çalışıp çabalamışız. Onun için her dönemde sorumluluğun azamisini almışız üzerimize.
 
* Mesleki anlamda hedefleriniz gerçekleşti mi?
— Tabii ki gerçekleşti. Bizim mesleğimizde hedef her zaman birinci sınıf emniyet müdürü olmaktır. Biz de Allah’a çok şükür, birinci emniyet müdürlüğünü aldık. 22 yıldır birinci sınıf emniyet müdürü olarak faal görevler de yaptım, müfettişlik gibi merkez emniyet müdürlüğü görevlerinde de bulundum. O birinci sınıfa gelinceye kadar zaten 18 yıl geçmiş, o da ayrı bir meslek dönemi. Onun için normal insanların meslek hayatlarının yaklaşık 2 katı çalışmışım. İki memurun meslek hayatı kadar hizmet sürem var benim. Şöyle bir yönüm de var benim; her zaman devrelerimin önünde yer aldım. Polis kolejine 210 kişi girdik, 147 kişi polis akademisinden mezun olduk. Bu 147 polis amirinden bugün belki 100 kişi bile yoktur. Ama devrelerimden ilk 5’in içerisine girerim. Birinci sınıf emniyet müdürü olduğumda ben herhalde üçüncüydüm.
 
* Bu da ilginç bir durum değil mi; ortaokulda takılmışsınız ama mesleğinizde ilk sıralarda yer almayı başarmışsınız.
— Evet. Aynen öyle.
 
EĞİTİMCİ YILLARIMI ASLA UNUTAMAM
* Sadece kariyer açısından sormuyorum; meslekte 40 yıl hizmet vermişsiniz ama ‘şu eksik kaldı’ değdiniz şeyler mutlaka vardır, değil mi? Çünkü hayat devam ettiği sürece iş de, sorun da bitmiyor.
— 1988–1991 yılları arasında üç yıl boyunca Eğitim Daire Başkanlığı yaptım. O zaman emniyet teşkilatının 120 bin civarında sayısı vardı, şimdi 200 bini geçti. Bunların hem eğitimiyle, hem öğrenci-personel alımıyla, hem de hizmet içi eğitim ile meşgul oluyorduk. Teşkilat mensuplarına hem temel eğitim, hem de hizmet içi eğitim vermek benim için çok keyifliydi. Polis akademisine, polis okullarına sürekli derslere gittim. Polis eğitim merkezlerinde çok defa konferanslar verdim. Onlara hitap etmek, genç nesillere faydalı olmak benim için heyecan vericiydi. O güzel günlere doyamadım. Eğitim Daire Başkanlığından alınışım hiç aklımdan çıkmıyor. Çünkü şahane bir görev yapıyordum. Meslektaşlarımızı, yeni genç komiserlerimizi bilgi-görgü yönünden artırmak üzere yurt dışı eğitimlerine gönderiyorduk. Yine hizmet içi eğitimlerle ilgili çok güzel yenilikler yapmıştık. Personel alımlarıyla ilgili olarak da aynı şekilde. Adaletli bir alım yapılsın diye optik okuyucuyu teşkilata ilk önce ben getirdim. Daha önce testleri şablonla değerlendirmeye alıyorlardı. Optik okuyucu ile değerlendirmeler hemen bir gün içerisinde yapılıyordu ve hiç kimse bir şey söyleyemiyordu. Çünkü sağlıklı bir değerlendirme yapılıyor, torpil ortadan kalkıyordu. Biz cesaretle yeniliklerin peşinde olduk, belli doğrultuda hareket etmekten hiçbir zaman çekinmedik.
 
* Hayat ilkenizi bana bir cümle ile özetleyin desem ne cevap verirsiniz?
— Adaletten, doğruluktan, dürüstlükten ayrılmadan devletime, insanlarıma hizmeti şiar edinmek.
 
MERHABA

DİĞER HABERLER