Geçen akşam başka geldi akşam ezanı sesi kulağıma, Oysa akşam trafiğinin gürültüsü çoktu
Bazen olur ya, bazı sesleri daha çok algılarız
Arabayı tanımadığım bir sokağa park ettim
Ayaklarımı adete bi şey yönlendiriyordu
Kalbim gideceği yeri biliyor nasılsa diye, ben sadece adımlarıma uydum
Mis kokusu ile vardım Yaradanın evine
Adını bilmediğim yeşil camiinin içine girdim
Minberinde ışıldayan kelamlar hep bildiğimdi
Daha bi dikkatli okudum
O an ilk aklıma gelen cümlelerle şekillendi bu yazı
Secdeme bıraktım yaralarımı, yaradana anlattım Hani bazen dertleşiriz ya sevdiğimizle Dedim ki ;
Allahım Yara’larımız var bizim dertlerimiz, dertlendiklerimiz..
Yakıcı, imtihan edici, boşlukta hissettiren, geçmeyecek zannettiren, büyütür mü diye beklediğimiz, yüreciğimize bıçaklar saplayan, adına türküler yazdıran, son dediğimiz anda teslim olduğumuz yaralar ...
Ardından kalbime döndüm Dayan! diye
Dayan; bunca penceresiz kalan kuşlara,
Aşksız gönüllere,
Gökyüzüsüz kalan uçurtmalara,
Bi kap yemeksiz kalan titreyen kedilerin acısına dayan..
Kudüsün ağlayan duvarlarına,
Dizelerin Yunus’suz kalışına,
Sazların Neşet’siz kalışına dayan
“Şimdi ki aklım olsa” deyişlerimize dayan
Genzimizi yakan bölüşmediğimiz lokmalara,
Kursakta kalan sözcüklere,
Avuçlar da tutunamayan ellere dayan..
Artık tokmakları çalınmayan tahta kapılara,
İki katlı sarı evlerin koca, boş avlularına,
İzlemediğimiz filmlerin fragmanlarına,
Kapağı açılmamış kitaplara,
Hazırlayıp konuşmadığımız cümlelere dayan..
Dinleyen varmışcasına okuduğumuz şiirlere,
Kurtlar sofrasına düşen ruhlarımıza dayan..
Artık tadamayacağımız babaanne çorbasının tadına,
Üstüne düştüğümüz kaktüs çiçeklerinin dikenlerine dayan..
Konuşmayan duvarların sessizliğine,
Kulakları delen “hoppacubba” seslerine dayan..
Kalıpların içinde hapsedilenlere,
Çatlaktan sızan suya dayan...
Dayan yüreğim be
Dayan yaralar...
Sonra dedim ki, Yaradan Yâr’ime; dayanırız
Hepsi güzel
Hepsi senden
Hepsi alın yazımız ...
Çünkü sen güzelsin
Sen güzelsin ki; Derdimiz de güzel
Seni sevdiğimden, yaralarımı da seviyorum
Yârim yaradanım; bizi yarasız koyma..
Koyma ki beni(bizi) hatırladığını, unutmadığını bileyim ...
Kul güzelse, yaradan yarasını güzel eylermiş...
Sonra çıktım camiiden (*Camii 24 saat açık, Sakalı Şerif’i koklayacağınız Konya/Selçuklu UHUD CAMİİ)
Arkadaşımla dünya telaşında en sevdiğimiz mola, kahve içmeye gittik Normale döndü her şey
Puuufff yani.. Büyü yok oldu
Fotoğraflar Uhud Camiiden Biriktirin anıları O anıları ne zorluklarla birikiyor
Yâr’e bırakın yaralarınızı zalımlar
O sarıp sarmalar , halleder.. Ve
Yâr’e emanet olun
Mevlid-i Nebi haftamız kutlu olsun...