Son Dakika Haberler

Necmi Uyanık

Necmi Uyanık

​BİR MEDENİYET TOHUMU-2: MEVLANA FİLMİ

09 Monday 2015

Değişen dünya şartlarında, iletişim ve bilgi çağında Uluslararası Bilim ve Medeniyet Araştırmaları Derneği (UBİMA-www.ubima.org) olarak, Mevlana filmiyle ilgili alt yapı çalışmalarımız devam ediyor. Tüm Konya’yı/Türkiye’yi bütün kurum ve kişileriyle tek yürek olarak bu projenin içinde görmek ve ele ele, dünyaya Mevlana’nın yüreğinden ve dilinden İslam’ı, İslam’ın insan sevgisi ve bu medeniyetin güzelliğini tarihin derinliklerinden alıp getirerek anlatmamız gerekiyor!

Niçin sinema? Niçin Mevlana?

Dünyada sinema sektörünün önemi, özellikle “sömürü” boyutunda ya da “kültürleme” boyutunda nasıl derseniz deyin, Amerikan sinemasının bulunduğu nokta açısından açık şekilde ortadadır. Önceki yazımızda da dikkat çekildiği üzere, Amerikan sinema sektörünün ekonomik alan açısından çok büyük getirisi bulunmaktadır. Hollywood'un dev firmaları, sadece Amerika’da değil, bütün dünyada satış ve ortaklıklarla varlığını sürdürürken, Avrupa ülkelerinde yeni pazarları ele geçirme girişimini de çok planlı ve stratejik çalışmalarla sürdürmektedirler.

İrfan Erdoğan’ın Dünya Film Pazarı’nı anlattığı yazısında dikkat çektiği üzere, ‘Türkiye'de çevrilmiş bir Amerikan filminde, Charles Bronson ile bir Türk subayı konuşuyor. Türk subayı Türklerin ünlü ve kudretli geçmişinden bahsedip övünüyor. Ben de göğüslerim kabarmış bir şekilde pür dikkat seyrediyorum. Charles Bronson, bizim aslan subaya dönüyor ve alaylı ve küçümseyici bir tonla soruyor: Eh, geçmişini dinledik, ataların epey şeyler yapmış. Peki şu sıralarda ne yapıyorsunuz? Bu sorunun karşısında bizim subay "Çırpınırdı Karadeniz" diyemez oluyor… Gelişmiş kapitalist ülkeler, Amerikan film endüstrisinin saldırısına karşı durabiliyorlar mı? Avrupa’nın göbeğindeki Fransa, "Amerikan kültürel emperyalizmine" açıkça karşı çıkan en militan kapitalist ülkedir. Bu ülkenin televizyonunda bile en çok seyredilen on programdan en az üç tanesi Amerikan yapımıdır. Amerika'nın Avrupa’daki en büyük tvkablo filmi pazarı Fransa’dır (1990'da 49.8 milyon ve 1991'de 80.9 milyon dolar). Fransa’yı 1990'daki satışlarından 22 ve 26 milyon dolar düşüşle İngiltere (47.7 milyon) ve Almanya (47.5 milyon takip eder. İspanya -30.8- ve İtalya -37.9-) yukardaki üçlüyle birlikte Avrupa’daki tvkablo filmleri satışlarının yüzde seksenden fazlasını oluşturur.

Aslıhan Tokgöz’ün makalesinde belirttiği üzere, Türk sinemasının Batı ya da Amerika’daki algısı ise, hiç şüphesiz Edward Said’in, orientalizmi ile açıklanabilir. Hollywood sinemasındaki Türk düşüncesi, politik ve kültürel alanın tarihi süreçle bağlantısı içerisinde ele alınmalıdır. Simon Shephard’in ifade ettiği üzere (Marlowe and the Politics of Elizabethan Theatre) Türkler, Tatarlar, hatta Persler, Avrupa Hristiyan dünyasına karşı en büyük tehditi oluşturuyordu. “Türk” sözcüğü iki şekilde kullanılıyordu, -İslamcı bir devlet anlamında ve bir davranış veya karakteri açıklamak için- Türk olarak nitelenenler zalim ve barbar görülüyorlardı. Türklerin ve Türklüğün bu şekilde nitelendirilmesi, Türkler’in Avrupa Hristiyanlık dünyasından uzaklıkları ve yaratttıkları askeri tehdit yüzündendi. Bu kuramı İtalyan neo-Marksist Antonio Gramsci’nin “kültürel hegemonya” kavramı ve Fransız düşünür Michel Foucault’ın “söylem kaynaklı sistemik disiplin” kuramı ile destekliyor. E. Said’in sorguladığı orientalism düşüncesine göre, Batı ve Doğu arasındaki ilişki aslında kuvvet edinmeye ve üstünlük kurmaya bağlı bir ilişki. Yani E. Said’e göre orientalism söylemi, Batı emperyalizmi ve sömürgeciliğinin sürdürülebilmesinin başlıca nedenleri arasındadır. Bu noktada Batı edebiyatı ve sineması bu anlayış açısından önemli bir alanı oluşturmaktadır.

Batı’yı üstün ve güvende hissettiren bir psikoloji ortaya konurken, Doğu’yu belki de İslam dünyasının önemli unsuru Türkleri/İslam dünyasını bu noktada zayıflık psikolojisine sokmak, özellikle gençlerde bilinç altı olarak pasif bir yapı oluşturmak, Batı’nın istediği tek tipi oluşturmak altı çizilmesi gereken önemli bir husustur.

Yukarıdaki durum kuvvet açısından yakın dönem Türk siyasi tarihinden hatıralarla, Mevlana filmimizin yönetmenliğini yapacak olan Osman Sınav Bey’in anlatımlarıyla ortaya konulacak olursa, günümüz Türkiye’si açısından bu girişimin önemi daha iyi anlaşılmış olacaktır.

Osman Sınav Bey’in arkadaşlarından -Turgut Özal dönemi bakanlarından- biri, Türk sinemasıyla ilgili hukuki bir düzenleme yapılırken, Osman Sınav’a nasıl bir düzenleme istiyorsunuz, diye sorunca Osman Bey, Türkiye’deki sinema salonlarında belirli oranda Türk filmlerinin gösterilmesi zorunluluğunu talep etmiş ve bununla birlikte Türk sinemasının gelişmesine dönük iki maddeyi kanuni düzenlemeye koydurmuştur… Sayın Osman Sınav, o haftalarda, Amerikan yetkililerin Türkiye apar topar geldiklerini ve dahası bu yüzden Baba Bush’un Türkiye ziyaretinde, Turgut Özal’ın elinin havada kaldığı anda, Amerikan başkanına, “efendim filmlerinizi alıp göstereceğiz” şeklindeki bir ifadesinden sonra Bush’un Özal’ın havadaki elini sıktığını anlattı!

Uluslararası Teknolojik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfının Türk sinema sektörünün stratejik değeri üzerine yaptığı değerlendirmeye göre, Türk film sektörü son yıllarda hızlı bir değişim ve gelişim kaydetmektedir. Gerek sinema ve gerekse dizi yapımlarında gözle görülür bir başarı sağlayan sektör, Türkiye’nin ekonomik dinamizmine ve gelişim trendine stratejik bir katkı sağlayacak aşamaya gelmiştir. Bu yüzden sinema sektörü stratejik bir sektör olarak yeniden ele alınmalı ve Türkiye’nin tanıtım, kültür ve turizm potansiyeline yapacağı katkı bu vizyonla değerlendirilmelidir. Ülkemizde film sektörü 1980’li ve özellikle de 1990’lı yıllardan sonra “endüstri”ye dönüşme sancılarının yaşandığı bir dönem olmuştur. 2000’li yıllarla birlikte olumlu gelişmeler gözlenmiştir. 2010 senesi 70 kadar dizinin başta Ortadoğu olmak üzere çeşitli ülkelere satılarak 50 milyon dolarlık bir gelir elde edilmiştir. Film endüstrisi hizmet sektörümüz olan turizm sektörünü de  olumlu yönde etkilemiştir. Özellikle Ortadoğu ülkelerinden gelen Arap turist sayısı, ülkelerinde gösterilen Türk TV dizilerinin popülerliği ile artmaktadır. Türkiye’de gösterime giren sinema filmlerinden yerli yapımların pazar payının yaklaşık % 50 civarında olduğu da görülmektedir. 2010 yılı için yerli film hasılatı 190.402,367 TL iken yabancı film hasılatı 192.967,337 TL’dir.

 

 
                 Kaynak: Mehmet Selçuk Yavuzkanat, Türk Sinemasının İstatistiksel Analizi…
 

Türkiye’nin de dâhil olduğu pazarda, milyar Dolarlar Amerika’ya giderken, Türkiye Cumhuriyeti de Türk sinemasına desteğini arttırmalıdır. Amerika’da eserleri en çok satan kitaplar arasına giren Mevlana,  filmi ile de Türk ekonomisine büyük getirisi sağlayacaktır. Dünyaya Türk-İslam medeniyetinin insancıllığını, kendi dilimizle, “biz olarak” anlatmaksa bambaşka bir hedef!

            Sonuç olarak Mevlana gibi büyük bir mutasavvıfın anlamını, dünyanın anlayacağı dille bir filmle, Türk sineması adına, İslam ve Türk medeniyeti adına ortaya koymamız gerekiyor. Mevlana gibi bir değerimizi, medeniyetimizin yeniden inşası noktası yeni neslimize etkin şekilde vermemiz gerekiyor. Dini, siyasi, ekonomik, sosyal, sanatsal, turistik vs. bütün boyutlarıyla Türkiye, Selçuklu başkenti Konya’nın marka değeriyle birlikte Mevlana filmiyle geç kalmış bir eseri ortaya koymalıdır. Başbakanımız sayın Ahmet Davutoğlu Beylerin de bu uluslararası projenin ne anlama geldiğini bizden iyi bildiğine inanıyoruz. Ve Cumhuriyetin 100. yılında büyük Türkiye için hayallerimizin peşinde koşmaya devam edeceğiz!

                                                                         Selam ve saygılarımla!

 

.

.
..

Yorumlar

Önemli Not: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan konhaber.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
X
Yorum Yazma Sözleşmesi
“Sayfamızın takipçileri suç teşkil edecek, yasal olarak takip gerektirecek,hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, müstehcen, toplumca genel olarak kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir yorumu bu web sitesinin hiçbir sayfasında paylaşamazlar. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderen takipçiye aittir. KONHABER yapılan yorumlar arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Konhaber başta yukarıda sayılan hususlar olmaz üzere kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen yorum yapan takipçilerine ait ip bilgilerini ve yapmış olduğu yorumları paylaşabileceğini beyan eder ”
Türkçe العربية English