Son Dakika Haberler

12 - Hindistan'ın Başkenti DELHİ

Eklenme Tarihi: 03.05.2012 - 14:49

Hindistan’ın başkenti DELHİ’deyiz. Otobüsle ulaştığımız ilk gün ikindi üzeri öncelikle, İslam medeniyetinin abidevi eserlerinden birisi olan KUVVETÜ’L-İSLAM CAMİİ ve külliyesi ile içinde bulunan görkemli KUTUP MİNAR’ ı görmeye gidiyoruz.

12 - Hindistan’ın Başkenti DELHİ

Hinduizmin dünyadaki merkezi ülkesi sayılan Hindistan’da KUTUP MİNAR, Hint-İslam mimarisinin şah eserlerinden biridir. 72,5 m. yüksekliği ile dünyanın en yüksek ve en güzel minaresi kabul edilmektedir. Kutub Minar’ın taban çapı 14,5 m. ve en üstünün çapı 2 m. dir.

Başlangıçta özel bir adı yokken, sonraları 1235’te yakınına defnedilen Çişti şeyhi KUTBÜD’DİN BAHTİYAR’dan dolayı bu adla anılır olmuştur.


Minarenin banisi KUTBETTİN AYBEK’tir. 1206 yılında inşa ettirmeye başlamıştır. Kutup Minar’ın içinde bulunduğu KUVVETÜ’L-İSLAM CAMİİ’nin yapımına 1193’te başlanmış, caminin 50 m. kadar güneyine İslamiyet’in Hindistan da kazandığı zaferin sembolü olarak yapımına başlanmış ve AYBEK’in sağlığında yalnız birinci katı bitirilebilmiştir. Minare daha sonra Sultan İLTUTMUŞ tarafından tamamlanmıştır. İltutmuş, camiye de ilaveler yaptırmış, bu ilavelerle Kutup Minar, caminin güney batı köşesinde kalmıştır.

12.yy.da İslam Âleminde büyük ve yüksek minareler yapma âdetinin bir ürünü olarak Batı’da (Merakeş’te) Kütübiyye Camii’nin ve İşbiliye Ulu camiinin kare planlı minareleri yükseltilirken, Doğu’da yuvarlak gövdesiyle Kutup Minar inşa edilmiştir. Karahanlılar, Gazneliler, Gurlular tarafından geliştirilen daire planlı kalın ve yüksek minareler, Batı’dakilerden farklı bir düşünceyle daha çok zafer abidesi şeklinde ele alınmıştır.



Orta Asyadaki benzerleri gibi, müstakil bir yapı halinde ortaya konulan KUTUB MİNAR gittikçe daralan beş katlı bir gövdeye sahiptir. Her katın arasında mukarnaslar ve yazı kuşakları ile bezenmiş dört şerefe bulunmaktadır. 1368’de Firuz Şah Tuğluk zamanında yıldırım düşmesi sonucu hasar görmüş ve onarılmıştır. Bu sırada yıldırımın yıktığı dördüncü kat ile birlikte bir kat daha eklenerek beş katlı hale getirilmiştir. Bu ilave katlar diğerleri gibi kırmızı kum taşından değil, beyaz mermerden yapılmıştır ve yüzleri süslemesizdir.

Dış cephesi, her katta farklı özellikler gösterecek biçimde düzenlenmiş yiv ve setlerden oluşan bir zemin üzerine işlenmiş geometrik ve bitkisel süslemelerle ve yazı kuşaklarıyla kaplıdır. Zengin bir tezyinat ve geometrik dirsekler tarafından taşınan şerefeler abidevi yapıya güzellik yanında haşmet de katıyor.



Alaaddin Halaci (1296-1316), cami bünyesi içinde kalan ve ölçüleriyle KUTUB MİNAR’ı geçmesi amacıyla ikinci bir minarenin yapımını başlatmış, ancak bitirememiştir. Sadece alt kısmı yapılabilmiş olan yapı cami bahçesindedir. Bu ikinci minarenin yapımına sebep olan düşünce, abidevi Kutub Minar’a duyulan ilgilinin azametini göstermektedir.

Kuvvetü’l-İslam Camii, eski bir tapınaktan dönüştürülmüştür. Tapınak kalıntıları olan işlemeli taş sütunlardaki şekiller, özellikle fil resimleri, eski tapınağın izlerini sergilemektedir. Bu cami de daha önce gördüğümüz Fetihpur Sikri’deki cami gibi kıble kısmı küçük ve üzeri kapalı, bahçe kısmı ise üzeri açık kare planlı büyük alandır. Ancak burada dönen dönem eklentiler yapılmış olduğundan, geniş bir alana yayılmıştır. Kuvvetü’l-İslam Camii’nin sadece Kutub Minar’ı ve onu çevreleyen eski tapınaktan kalma antik bölümleri, yarım kalan minare kaidesi, İltutmuş’un türbesi ile bir takım camii duvar ve kapılarından ayakta kalanlar mevcuttur. Kalan kısımlar üzerinde çok süslemeli mermer sütunlar, mihraplar, hat yazılı kuşaklar geçmişte yaşanmış ihtişamı günümüze taşıyan örnekler olarak durmaktadır.

İLTUTMUŞ ‘un türbesi, kubbeli, duvarları süslemeli, beyaz mermerden mihraplı, hat yazılı, mükemmel taş işçiliği eseri bir bölümdedir. Kuvvetü’l İslam Camii külliyesi içindedir.

Akşam yaklaşmıştı, Kutub Minar’dan otelimize gitmek üzere ayrılırken, İstanbul’dan geziye katılan Bilge hanımın maalesef çantasının içinde pasaportu ile birlikte çalınmış olduğunu öğrendik. Arandı ama bulunamadı…




15 Mart 2010 pazartesi, Hindistan gezimizin son günü, yarın İstanbul’a döneceğiz.

DELHİ’yi eskisi ve yenisiyle gezeceğiz. Pazartesi günü sabah otelden çıkınca otobüsümüzle LOTUS ÇİÇEĞİ şeklinde yapılmış, büyük bir BAHAÎ TAPINANAĞI’nın yanından geçiyoruz. Burası dünyadaki önemli Bahaî Merkezlerinden birisi oluyormuş. Tapınağın içine girmedik. Delhi tarihi 8 kez kurulmuş ve yıkılmış bir şehir. 7 kez Müslümanlar kurmuş bir kez İngilizler.

BAHAİLİK; 1819 yılında Şiraz’da doğan Mirza Ali Muhammet tarafından kurulmuş, görüşleri itibariyle İslam Kültürüne dayanmakla beraber İslam dairesinden çıkmış bulunan bir mezheptir.  Bu zat, kendini beklenen MEHDİ ilan etmiş, onu da 18 kişi kabul etmiş, bunlara ebced hesabıyla “hurufül hayy” (10+8) denmiştir. 1850 yılında Tebriz’de Nâsırüddin Şah’ın emriyle öldürülmüştür.



19 sayısı Bahaîlikte kutsal sayılır. Her şey 19’a göre ayarlanır; yılları 19 aydır, aylar 19 gündür, her Bahai 19 günün sonunda (bir bardak su bile olsa) 19 Bahaiye ikramda bulunmak zorundadır. Her bahai en çok 19 kitaba sahip olabilir.

Mirza Ali’nin yazdığı risalelerden oluşan KİTAB’ÜL-AKDES mukaddes kitaplarıdır. 19. ay olan âlâ ayında (2-21 Mart) 19 gün oruç tutarlar, Mirza Ali’nin Şiraz’daki evinde hac yaparlar, haccın belli zamanı ve mevsimi yoktur. Zekât vergi olarak alınır ayrıca gelirin de % 19’u “hakkullah” adı altında vergi olarak alınır.



Bahaî’lerin zamanımızda en fazla bulundukları yer İRAN’dır. İkinci büyük merkezleri AMERİKA imiş. Avrupa ve Pakistan’da da Bahaî varmış.

Bahailik sistemli şekilde İslam’a karşı oluşturulmuş bir ifsat projesidir. En büyük destekçisi AMERİKA’dır.

Otobüsle Delhi içinde hareket ediyoruz. Yeni Delhi kısmına geçtik. Bu arada çift hat viyadüklerin altından geçiyoruz, bu yapı DELHİ METRO’su inşaatının devamı imiş.

Yeni Delhi, İngilizlerce planlanan yollar ve alt yapının olduğu modern bir kent görünümünün kazandırıldığı başkenttir. Üç şeritli düzgün kavşaklı yollardan ilerleyerek MEYDAN’ a geldik. Ortası havuzlu oldukça büyük bir döner kavşak etrafından dönüp İNDİA GATE’e (HİNDİSTAN KAPISI’na) doğru yöneldik. Bu büyük kapının karsışında başkanlık sarayı, yanında da parlamento binası vardır. Başkanlık sarayının önünden uzanan çok geniş bir caddenin üzerinde HİNDİSTAN KAPISI vardır ve cadde devem etmektedir. Burası resm-i geçitlerin yapıldığı, bayramların kutlandığı büyük hükümet meydanı imiş. Meydanı gezip çıkıyoruz.
 

Yazan: Sefa Coşkun                                            Editör: Ali Can                            avsefacoskun@hotmail.com                                  alican93@hotmail.com

 

 

.

Türkçe العربية English